Bütün insanlar üç sınıfa ayrılmıştır: Hareket ettirilemeyenler, hareket ettirilebilenler ve hareket edenler.
Ara

İyi Düşün, Doğru Karar Ver / Psikolojik Sorunlar

İyi Düşün, Doğru Karar Ver


(Kitap Özeti)

Doğan Cüceloğlu, 1993


İçindekiler
Özet İçin Sunuş
Kalıplanmış İnsan - Gelişmiş İnsan
Paradigma
İç ve Dış Başarı
Gelişmiş İnsan Paradigmasının Temel İlkeleri
Tutumlar ve Paradigmalar
Girişimci Tutum
Girişimci Ve Tepkici Tutumun Dili
Liderlik ve Yönetim
Yaşama Anlam Veren Kişisel Merkezler
İlke Merkezli Birey
Düşünme
Eleştirel Düşünme
Sorunların Çözümünde Eleştirel Düşünme
Zamanın Etkili Kullanımı
Etkili Yaşam İçin Zaman Kullanımı
Zamanı Etkili Biçimde Nasıl Kullanabilirim?
İç Başarı Olmadan Dış Başarıya Yönelmek Sakıncalıdır
Koşulsuz Sevgi Gerçekten Var Mı?
Çıkar Paradigmaları
Kazan/Kazan Tutumunun Beş Boyutu
İnsan İlişkilerinde Dinlemek Konuşmaktan Daha Önemlidir
Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi Var
Kendini Geliştirme



ÖZET İÇİN SUNUŞ
Çoğumuzun bildiği gibi, Doğan Cüceloğlu her biri onlarca baskı yapmış bir dizi kitabın yazarıdır. Bu kitaplarda kişiler arası etkileşim ve kişilik gelişimi konuları işlenmektedir.
"İyi Düşün Doğru Karar Ver" kitabı "Gelişmiş İnsan" kavramını inceliyor. Kitapta, kalıplanmış insan/gelişmiş insan ikileminden yola çıkılarak kişinin kendisini nasıl geliştirebileceği açıklanıyor.
Kitabı okurken, zaman zaman, hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti! Zaman zaman kendimi dalından koparılmış bir ham elma gibi, bazen de fazla olgunlaşmış Trabzon hurması gibi hissettim. Özetle bu kitap insanı sarsıyor.
Özellikle belirtmekte fayda görüyorum: Bu kitapta Niestche'nin üst insanının benzeri bir gelişmiş insan profili çiziliyor.
Aşağıdaki geniş özeti, konuya ilgi duyanların, kitap hakkında detaylı bir fikir edinmesi için çıkardım. Özette herhangi bir yorum ya da katkı yoktur. İsterseniz özetten sonra kitabı okuyup kendiniz karar verin!
Dursun Akkurt

Etkili yaşam, inandığı ilke ve değerleri davranışına yansıtabilen insanın yaşamıdır. ... Bu kitap etkili bir yaşam kurmanın temelinde yatan süreçleri inceliyor.
Kişinin kendisi ile ilişkisi, yaşamının bilincinde olarak kendi ilke ve değerleri çerçevesinde düşünce, duygu ve davranışlarını anlamlandırması demektir. Kendisi ile ilişkisi olan kişi, yakın çevresinden bütün dünyaya, kademe kademe tüm evrenle ilişki içinde olur.

KALIPLANMIŞ İNSAN - GELİŞMİŞ İNSAN
Kişinin kendisi ile ilişki kurma süreci (kendini keşfetme) çoğunlukla kişinin yaşadığı önemli yaşam olaylarıyla başlar. Bu zorlu ve acılarla dolu bir süreçtir.
Trafik kazalarının önlenmesi için, ilgili herkesin (bütün vatandaşların) sorumluluk alması gerekir ve bunun için "kalıplanmış kişi" olmaktan çıkması gerekir. Kalıplanmış kişi, özgür ve yaratıcı olmayan kişidir. Buna karşılık "gelişmiş kişi" özgür düşünebilen ve yaratıcı olabilen kişidir. Kalıplanmış kişi ile gelişmiş kişi arasında dikotomik bir ayrım yoktur. Kalıplanmış kişiden gelişmiş kişiye uzanan bir boyut vardır.
Kalıplanmış kişinin kendine ait düşünceleri ve değer yargıları yoktur. Bir otorite kaynağından (baba, anne, arkadaş çevresi, devlet vb.) kendisine empoze edilen düşünce ve yargıları kullanan kalıplanmış kişi çoğu davranışını bu otorite kaynaklarının değer ve yargılarına göre şekillendiriyor. Bir davranışta bulunurken "onlar ne der?" sorusundan yola çıkıyor.
Gelişmiş kişi ise kendine ait düşüncelere ve değer yargılarına sahip; evrensel değerlere dayalı ilkeleri var. Bir durumla karşılaştığında bir otorite kaynağını değil ilkelerini dikkate alarak davranışlarını şekillendiriyor. Karşılaştığı durumları düşünme ve yaratıcılık becerilerini kullanarak analiz ediyor ve kendi sonuçlarına ulaşıyor.
Mevcut sistemimiz tarihsel köklerinden taşıdığı özelliklerle kalıplanmış insan yetiştirmeye uygundur, öncelikle eğitim sisteminde bu özelliklerin değiştirilmesi gerekir. Ardından sistemde insanları kalıplayan uygulamalar değişebilir. Buna bağlı olarak trafik kazaları sorunu da, ilgili herkesin kendi çevresinde önlemler alması, ilgili kişilerin işbirliği yaparak sorumluluk almaları yoluyla azaltılabilir.

PARADİGMA
Paradigma kavramı algı süreci, seçici algı ve algıda organizasyon kavramları ile açıklanıyor. Algı, duyusal verilerin anlamlandırılması sürecidir. Algılayanın hazıroluşu (ihtiyaçları, güdüleri vb.) ve algılanan nesnenin özellikleri seçici algılamada etkili faktörlerdir. Algılama sürecinin aktiftir. Algılayan nesneleri gelişigüzel değil bir düzen içinde algılar. Algılama süreci sadece fiziksel çevrenin algılanması ile sınırlı değildir. Sosyal olayların algılanmasında da aynı süreçler sözkonusudur.
Paradigma kavramı, algılama, yorumlama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistemdir. Paradigmaya karşılık "algı düzeneği" teriminin de kullanılabilir. Paradigma bir tür harita, belirli durumlarda nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir temel kalıptır. Bursa haritası ile İzmir'de adres bulmak mümkün değildir. Ancak gerçek durumlara uygun bir harita ile doğru sonuçlara ulaşılabir. Gerçek durumlara uygun paradigmaları belirlemek zordur. Sistemli düşünme yöntemleri ile bu başarılabilir. Bu nedenle özgür ve yaratıcı düşünmek çok önemlidir. Bilimsel düşünme metodu, iyi bir düşünme metodudur.
Paradigmalar hiyerarşik bir düzen içinde ilişki içindedir.
Toplumumuzda yaşam önemli ölçüde geleneksel kültüre uygun bir paradigmayla yürümektedir. Bununla birlikte yasal çerçevenin çağdaş kültüre uygundur. Akademik eğitim temel paradigmaları değiştirmeye yetmez. Bu nedenle akademik eğitim köklü davranış değişiklikleri oluşturmayı tek başına başaramaz. Torpilin (kayırmanın) yasal olarak suç sayılması çağdaş kültüre uygundur ama yüksek eğitim almış kişilerin rüşvet alması geleneksel kültüre bağlı kalıplanmış bir davranış olarak devam etder. Bu nedenle adam kayırma üniversiteler gibi en yüksek akademik eğitim merkezlerinde de yaşamaktadır.
Başta belirtilen, kişinin kendisi ile ilişki kurmasının zorluğu fikri burada açıklık kazanıyor.

İÇ ve DIŞ BAŞARI
İç başarı, kişinin sağlıklı duygu, düşünüş ve davranışlar ortaya koyması, iletmesi ve paylaşmasını kolaylaştıran psikolojik gelişmelerdir. Kişinin sigara içmeyi bırakması bir iç başarı olarak değerlendirilebilir. Dış başarı ise ölçüleri başkaları tarafından belirlenmiş ve başkaları tarafından gözlenebilen, ölçülebilen nesne ve davranışlar olarak tanımlanır. Okul başarısı ve iş başarısı birer dış başarı örneğidir. İç başarının elde edilmesi halinde dış başarı daha kolay elde edilebilir.
Ailenin çocuğuna yaklaşımında iç başarıya önem vermesi ve çocuğun bunu elde etmesine olanak tanıması gerekir. Bunun için gelişmiş ana-babanın şu ilkelere uygun davranması gerekir:
1. Çocuğum tektir ve emsalsizdir. Onun başkalarına benzemeye zorlamamalıyım.
2. Çocuğumun kendine özgü gelişecek yetenekleri vardır.
3. Çocuğum yararlı ve yararsızı ayırdedebilir.
4. Çocuğum kimseye benzemese bile değerli ve sevilmeye lâyıktır.
İş hayatında da iç başarıya önem vermek dış başarıyı getirmektedir. İç başarı bir tür içten güdümlü disiplin olarak ele alındığı için kişiyi dış başarıya götürebilmektedir. Çiftçinin sabırla, değiştiremeyeceği doğa olayları ile değiştirebileceği ekim, bakım ve biçim işleri arasında uyum sağlaması süreci iyi bir iç başarı-dış başarı ilişkisi olarak yorumlanmaktadır.

GELİŞMİŞ İNSAN PARADİGMASININ TEMEL İLKELERİ
Gelişmiş insan paradigmasının temel ilkeleri evrenseldir. İlkeler insan doğasının değişik yönlerini ifade ederler. Gelişmiş insan paradigmalarını insan doğasına uygun olarak geliştirir.
Hakkaniyet evrensel ilkelerden biridir. Bütün toplumlarda sergilenişi değişse bile özü aynı kalan bir kavramdır.
Charles E. Osgood kelimelerin duygusal anlamlarını ölçmek için yaptığı uluslararası bir çalışmada, incelediği bütün dillerde üç duygusal anlam boyutu olduğu sonucuna varmıştır: İyi-kötü (değerlendirme), güçlü-zayıf (potansiyel) ve etkin-durgun (faaliyet). Evrensel bir ilke ortaya koyması açısından bu çalışma gelişmiş insan paradigmasının temeli olacak evrensel ilkelerin varlığını destekleyen bir çalışmadır.
Bir başka ilke kişisel bütünlük olarak ifade edilmektedir. Kişisel bütünlük, kişinin kendi kendini aldatmaması ilkelerine uygun davranması durumudur.
Tutarlık ilkesi zamana ve ortama bağlı olmadan kişinin duygu ve davranışlarına uygun davranmasını ifade etmektedir.
Dürüstlük ilkesi, kişinin hakkaniyet, kişisel bütünlük ve tutarlık ilkelerini yaşamında sahiplenmesidir. Dürüstlük kişiler arası güvenin temelini oluşturmaktadır.
İnsan onuru insanın psikolojik yapısı ile ilgili temel ilkelerden biridir. İnsan onuru içinde bulunulan koşullardan bağımsız olarak insana saygı duymayı ve değer vermeyi ifade etmektedir.
Hizmet ilkesi içinde bulunulan topluma görevini hakkıyla yaparak hizmet etmeyi ifede etmektedir.
Üstün kalite ilkesi kişinin yaptığı işi yapabileceği en iyi seviyede yapmasını ifede eder.
Gelişim ilkesi, insan doğasıyla ilgili biyolojik ve psikolojik süreçlerin gelişim aşamaları olduğunu, her aşamanın kendine özgü özellikler gösterdiğini ifade eder. Gelişim ilkesini süreç ilkesi biçiminde de isimlendirmek mümkündür.
Potansiyel ilkesi, her insanın bir potansiyeli olduğunu ve gelişimini tamamlayarak bu potansiyeli gerçekleştirebileceğini ifade eder.
Gelişmiş insan paradigmasının temel ilkeleri toplumsal değerler olmalıdır. Buna karşılık bazı toplumsal değerler gelişmiş insan paradigmasının ilkelerinden değildir. Her ne pahasına olursa olsun para kazanma bir toplumsal değer olabilir ama ilkelerden biri değildir.

TUTUMLAR ve PARADİGMALAR
Tutum bilgi, beceri ve arzunun kesimi olarak tanımlanmıştır. Aktif dinlemeye yönelik olumlu tutum, aktif dinlemeyi bilmek, aktif dinlemeye ilişkin beceriye sahip olmak ve aktif dinleme yapmayı istemek faktörlerini içermelidir. Tutumları değiştirmek zor ama mümkündür. Eski tutum ve alışkanlıklarını değiştirebilen kişiler kendilerini yenileyebilir ve iç özgürlüklerine kavuşabilirler.
Bağımlılık, bağımsızlık ve dayanışma ilişkilerini bir boyut üzerinde ele alabiliriz. Kalıplanmış insan kendine verilen kalıplara bağımlı kalacak ve bağımsız olamayacaktır. Bağımlılık durumuna "sen paradigması" denebilir.
Bağımsızlık, kişinin kendini başkalarından bütünüyle bağımsız ve başkalarına karşı sorumsuz gördüğü bir durumdur. Bağımsızlık durumuna "ben paradigması" denebilir.
Dayanışma durumu ise başkalarından bağımsız olmak ama başkalarını da dikkate alan bir birlikte olma ve karşılıklı sorumlu olma durumudur. Dayanışma durumuna "biz paradigması" denebilir. Gelişmiş insan biz paradigmasını benimseyecektir.
Sadece üretimi artırmaya dönük, verimlilik merkezli bir yaklaşım çalışanda ihmal edildiği, insani yönüne değer verilmediği izlenimi oluşturur. Buna karşılık biz paradigması etkinlik merkezli bir yaklaşıma götürecektir. Kitapta verilen bir örneği biraz değiştirerek ve genişleterek gözden geçirelim. Önce çalışanların neler yapabilecekleri ve neden verimsiz oldukları anlaşılmaya çalışılacaktır (potansiyel ilkesi). Ardından çalışanlarla işbirliği yapılarak çalışanların durumu nasıl algıladıkları anlaşılmaya ve verimsizliğin kuruluşa etkileri anlatılmaya çalışılacaktır (kişisel bütünlük ilkesi). Bir sonraki adım verimsizliğin devam etmesi durumuna ilişkin olarak çalışanın ve kuruluşun sorumlulukları hizmet, üstün kalite ve hakkaniyet ilkesine uygun olarak çalışanlarla birlikte değerlendirilecek ve yaptırımların haklılığı konusunda çalışanlarla ortak karara varılacaktır. Çalışanlarla ilişki çalışanların onuruna saygı içinde yürütülecek ve bu saygı ifade edilecektir (insanlık onuru ilkesi). Verimsizliğin devam etmesi halinde önceden belirlenmiş olan yaptırımlar koşulsuz olarak uygulanacaktır (tutarlık ve dürüstlük ilkeleri).
Dayanışmacı tutumun geliştirilmesi için gelişmiş insan paradigmasının temel ilkelerine uyulması etkinliği artıracaktır. Etkinlik yaklaşımı, uzun vadede salt verimlilik yaklaşımından daha olumlu sonuç verir.
Yazar burada ileride değinmek üzere kişinin üç temel varlığı olduğunu belirtiyor. Bu değerleri mal, para ve kişinin kurmuş olduğu ilişkilerden oluşan insan varlığı. İnsan varlığı kişinin kendisi ile kurmuş olduğu ilişkileri de içermektedir.

GİRİŞİMCİ TUTUM
İnsanın benlik bilinci, insana kendini gözlemleme olanağı vermektedir. Kendini gözlemleyemeyen kişi gelişmiş insan paradigmalarını edinemez.
İnsan davranışı üç farklı deterministik modele göre açıklanmaktadır. Genetik, psikolojik ve çevresel determinizm. Psikolojik determinizme göre aile içi etkileşim ve yakın çevredeki diğer insanlarla etkileşim çocuğun davranış ve karakter özelliklerini oluşturmaktadır. Her deterministik model esasen insan davranışının bir yönünü açıklama potansiyeline sahip. Ancak çoğu isan davranışı sadece bu modellerden biriyle açıklanamaz. Uyarıcı, iç süreçler ve davranış modeli uyarıcı ile davranış arasına çeşitli bilişsel süreçler yerleştirerek karmaşık insan davranışlarını açıklamayı amaçlamaktadır.
Girişimci tutumun temelinde, yaşamımızdan, önce kendimizin sorumlu olduğu anlayışı vardır. Bu tutum çevresel koşulların ötesine geçerek, bazı zihnisel süreçlerimizi kullanarak inandığımız ilkelere uygun davranabileceğimizi ifade etmektedir.
Kalıplanmış insan çevreden aldığı uyarılara bire bir tepki verme eğilimini sürdürür. Koşulları değiştirmek yerine, koşulları olduğu gibi kabul etme ve boyun eğme eğilimindedir.
Gelişmiş insan ise koşulları bir analiz sürecinden geçerek değerlendirme, gerektiğinde koşulları değiştirme veya koşullara en uygun tepkiyi geliştirme eğilimindedir.

GİRİŞİMCİ ve TEPKİCİ TUTUMUN DİLİ
Kişinin paradigması belirgin bir biçimde kullandığı dilden anlaşılabilmektedir. Kalıplanmış insan sorunlar karşısında aczini ve koşullara teslimiyetini ifade eden cümleler kurar:
"Benim yapabileceğim bir şey yok."
"Ne yapayım, ben böyleyim""
"Şunu yapmama izin yok."
Buna karşılık gelişmiş insan sorunlar karşısında etkin bir tutum takınır:
"Seçeneklerimi gözden geçireyim."
"Farklı bir yaklaşım kullanabilirim."
"Etkili bir davranış seçebilirim."
Kalıplanmış insan tepkici, gelişmiş insan ise girişimcidir.
Kişilerin olayları görüş alanları ile hedefledikleri alanlar arasında fark vardır. Görüş alanları kişinin hakkında bilgi sahibi olabileceği ve ilgilendiği alanların tümünü kapsar. Hedeflenen alan ise kişinin denetimi altında bulunan konuları içerir. Yazar hedeflenen alanı "tabancanın menzili" terimi ile ifade etmektedir.
Görüş alanında dünya borsaları, bir çok spor olayı gibi yakın çevre, ülke veya dünya çapında değişik konular olabilir. Buna karşılık hedeflenen alanda kişinin üzerinde bir etkinlikte bulunabileceği diş fırçalama, kitap okuma, ülke borsasından senet alma gibi sınırlı konular olabilir.
Tepkici kişi görüş alanı ile tabancasının menzili arasında ayrım yapamaz. Bu nedenle enerjisini erişmesi mümkün olmayan alanlarda harcayabilir. Buna karşılık gelişmiş kişi görüş alanı ile tabancasının menzili arasında doğru bir ayrım yaparak enerjisini daha etkili kullanabilir. Gelişmiş insan zamanla tabancasının menzilini görüş alanına doğru genişletmeyi amaçlar.
Bazı durumlarda kişinin tabancasının menzili görüş alanından daha geniş olabilir. Kullanabilecek bilgi birikimine sahip olmadığı halde büyük serveti olan bir insanın tabancasının menzili görüş alanından geniş olacaktır. Bu durumda kişi kendine ve çevresine büyük zararlar verebilir.
Girişimci insan davranışlarının sonuçlarını analiz ederek hata ve eksiklerini bularak giderme eğilimindedir. Bu eğilim kişiyi yaşamı boyunca geliştiren ve kişinin hayatını anlamlı kılacak hedefler belirlemesini, kendini bu hedeflere adamasını sağlayacaktır.

LİDERLİK ve YÖNETİM
Gelişmiş insan ölümün bilincindedir. Bir gün öleceğini, dolayısıyla yaşadığı zamanın çok değerli olduğunu bilir. Bu bilinçle zamanını maksimum değerlendirmeye çalışır.
Kalıplanmış insan da bir gün öleceğini bilir. Ancak bu bilgiden yola çıkarak yaşadığı zamanın değerini bilemez.
Gelişmiş insan yaşamını salt verimli sürdürmeyi değil etkili sürdürmeyi amaçlar. Bir açıdan amaç kişinin ölümünden sonra olumlu eserleriyle anılmasıdır.
Gelişmiş insan bir davranışta bulunmadan önce davranışını zihninde planlar. Planını yaparken davranışını temel ilkelere ve değerlere uygun olarak şekillendirir.
Davranışın iki adımı açısından lider ile yönetici farklılık gösterirler. Lider, zihinde yaratılan ilk adımla, planla, amaçla, anlamla ilgilenir. Yönetici ise bu ilk adımın, planın, amacın, anlamın en iyi şekilde davranışa nasıl yansıyacağı üzerinde durur. Liderlik ilkelere uygun olan ideallere erişme yolunu araştırırken, yönetim başarının en hızlı nasıl yakalanacağını araştırır.
Liderlik gelişmiş toplumun eylemlerinde ilk adım, yönetim ise ikinci adım olarak gösterilmelidir. Kalıplanmış insan liderlik adımını atlayarak yönetim adımından başlamaktadır. Gelişmiş insan ise liderlik ve yönetim adımlarını sırayla izlemektedir.

YAŞAMA ANLAM VEREN KİŞİSEL MERKEZLER
Kişinin duygu, düşünce ve davranışlarını en çok etkileyen ve ona yön veren ana paradigma kişinin merkezidir. Kalıplanmış insan için bu merkez çoğunlukla kendisine verilmiş olan bir kalıptan oluşur. Gelişmiş insan için bu merkez temel ilke ve değerlerdir.
Gelişmiş insan kişisel merkezini bilinçli olarak inceler ve gerekli düzeltmeleri yapabilir.
Yaşam merkezlerini dört boyutta karşılaştırmak mümkündür:
1.Emniyet (kendine güven) boyutu bireyin kendi gözündeki değerini; kişi olarak kuvvetli ya da zayıf oluşunu ifade eder.
2. Rehberlik boyutu yaşamın yönünü ifade eder.
3. Bilgelik boyutu bireyin yaşama bakış tarzını; yaşamdaki bir çok öğenin birbiri ile nasıl ilişkilendirildiğini ifade eder.
4. Güç boyutu kişinin iş yapabilme potansiyelini ifade eder.
Emniyet ve rehberlik bilgeliğe götürür. Bilgelik gücü yönetir ve destekler. Bu boyutlar var/yok biçiminde değil değişken değerler biçiminde ölçülebilirler.
Emniyet, kendine güvenin azdan çoğa; rehberlik, içten kaynaklıdan dıştan kaynaklıya doğru gelişen değerler biçiminde ölçülebilir.
Kişiler para, dost ya da düşman, eş, aile, iş, mal-mülk-şöhret-mevki, zevk, grup, ben vb. merkezli olabilirler. Yaşam boyunca değişik durumlarda bu merkez değişebilir.

İLKE MERKEZLİ BİREY
Gelişmiş insan ilke merkezlidir. İlke merkezli insanın kendine güveni koşullara göre değişmeyen ilkelere dayanmaktan gelir. Aynı şekilde gelişmiş insan yaşamını doğru hedeflere yöneltme ve yaşamındaki öğeler arasında doğru ilişkiler kurma yönünden de avantajlıdır. Kişinin gücü seçtiği ilkenin gücüyle sınırlıdır.
Zaman zaman ilkelere aykırı tutumlar moda olabilirler. Ancak ilkeler evrensel temel değerlere dayandığı için, uzun vadede mutlaka kazandırırlar. İlkeler, bu nedenle düşünme ve anlama yeteneğinin ötesinde geçerlik gösterirler.
İlke merkezli paradigmanın diğerlerinden farkları beş farklı noktada değerlendirilebilir:
1. İlke merkezli paradigmada kişi girişimcidir.
2. Kişinin kararları uzun vadede olumlu sonuç verir.
3. Verilen karar yaşamın özüne ilişkin olduğu için kişini iç bütünlüğünü sağlar.
4. Kişi dayanışma aşamasına eriştiği için çevresindeki insanlarla daha olumlu ilişkiler kurabilir.
5. Kararlar ilkelere dayandığı için sonuç ne olursa olsun pişmanlık duyulmaz.

DÜŞÜNME
Her insan her an düşünür. Düşünme, içinde bulunulan durumu anlayabilmek için yapılan aktif; amaca yönelik zihinsel süreçtir. Yazara göre düşünmenin en sık kullanıldığı alanlar, sorun çözme, belirli amaçları gerçekleştirme, bilgi ve olayları anlamlandırma ve karşılaştığımız kişileri daha iyi tanıma alanlarıdır.
Sorun çözümüne ilişkin düşünme beş adımda gerçekleşir. Sorunu tanımlama, değişik çözüm yollarını belirleme, her çözüm yolunun avantaj ve dezavantajlarını karşılaştırma, değişik çözüm yollarından birine karar verme ve seçilen çözümün işleyip işlemediğini gözleme.
Belirli amaçları gerçekleştirmek için düşünmede amacı tanımlama, amaca giden aşamaları belirleme ve amacın kime ait olduğunu belirleme aşamaları izlenir.
Bilgi ve olayları anlamlandırmada konuyu veya ana fikri belirleme, destekleyici kanıtları belirleme, destekleyici görüşleri belirleme aşamaları izlenir.
Karşılaştığımız kişileri daha iyi tanımada kişinin niteliklerini belirleme ve neden ilişki içinde olduğumuzu belirleme aşamaları izlenir.

ELEŞTİREL DÜŞÜNME
Kendi düşünce süreçlerimizin farkında olarak, başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutarak, öğrendiklerimizi uygulayarak kendimizi ve çevremizde yer alan olayları anlayabilmeyi amaç edinen aktif ve organize zihinsel sürece, eleştirel düşünme denir. Kendi düşünce süreçlerinin farkında olmak ve başkalarının düşünce süreçlerini göz önünde tutmak açısından kalıplanmış insanın eleştirel düşünemeyeceği sonucu çıkmaktadır.
Eleştirel düşünmenin önemli bazı boyutlarını aktif olma, bağımsız olma, yeni fikirlere açık olma, nedenler ve kanıtları dikkate alma ve fikirlerin organizasyonuna önem verme biçiminde sıralayabiliriz.

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE ELEŞTİREL DÜŞÜNME
Sorunların çözümünde eleştirel düşünme bilimsel metodolojinin temel şemalarına uygundur.
Sorunun tanımlanması aşamasında "hangi sonuçlara ulaşmak istiyorum" (denence-hipotez), "sorunu açık seçik olarak nasıl ifade edebilirim?" (tarihçe-literatür) sorularından yola çıkılabilir. Burada yapılan sorunun genel çerçevesinden ayrılarak özelleştirilmesidir.
Seçeneklerin belirlenmesi aşamasında "sorunun kapsamı ne? sınırları belli mi?" ve "bu sınırlar içinde mümkün olan seçenekler neler?" soruları sorulabilir. Bu aşamada hipotezi destekleyen kanıtlar bulunmaya çalışılır.
Çözüm aşamasında "hangi seçenekleri uygulayacağım?" ve bu seçeneği uygulayabilmek için hangi adımları atmam gerek?" sorularına yanıt aranabilir. Bu uygulama aşamasıdır.
Uygulanan seçeneğin sorunu tümüyle çözüp çözmediğinin gözlenmesi aşamasında uygulamanın ilk sonuçları değerlendirilerek gerekli düzenlemeler yapılabilir.
Eleştirel düşünme her an yapılabilecek bir uygulama değildir. Ancak sıklığına bağlı olarak kullanım alanı giderek genişletilebilecek bir uygulamadır.

ZAMANIN ETKİLİ KULLANIMI
Eleştirel düşünme yöntemi gelişmiş insan için bir merdiven görevi görür. Gelişmiş insan eleştirel düşünme yoluyla gelişimini daha ileri götürebilir. Eleştirel düşünme zamanın da daha iyi kullanılmasını gerektirir.
Yazar, kişisel amaç ve değerlerin günlük yaşama yansıyarak gerçekleştirilmesine, etkili kişisel yaşam yönetimi adını veriyor. Etkili yaşam yönetiminde eleştirel düşünme (yönetimsel beceri) ve sezgisel ve bütüncü algılamalar (liderlik becerisi) birlikte kullanılır.
Etkili yaşam yönetimi önemli olanı önce ele almayı gerektirir. Bunun yapılabilmesi için liderlik yeteneği gereklidir. Sezgiler ve bütünü doğru görme yoluyla önceliklerin belirlenmesi mümkün olur.
Zamanın etkili kullanımı dört aşamalı olarak incelenebilir: Yapılacaklar listesi, takvimleme, öncelikleri belirleme, ilişkilere ve etkili olmaya yönelme.
Yapılacaklar listesi hazırlamak ilk ve en ilkel aşamadır. Zamanlama yapılmadan ve öncelikler belirlenmeden fazla işe yaramaz.
Takvimleme yapılacak işlerin sıralanmasıdır. Öncelikler belirlenmeden etkili ve verimli olmak mümkün olmaz.
Önceliklerin belirlenmesi, uzun ve kısa vadede yapılacak işlerin ayırdedilmesi zamanın daha iyi kullanılmasını ve verimli olmayı sağlayacaktır.
Zaman ve ürünlerden çok ilişkilere ve etkili olmaya yönelmek üretim ve üretim kapasitesi ilişkisini doğru kurmaya sonuçta da daha etkili bir yaşam sürdürmeye olanak verecektir.
Etkili zaman kullanımı için işlerin iki boyutta sınıflanması ve buna uygun çalışılması gerekir. Bunlar önemli/önemsiz ve acil/acil olmayan boyutlarıdır. Önem derecesi temel ilkelere ve değerlere göre belirlenebilir.
Önemli ve acil işler hemen yapılması gereken işlerdir. Zaman kaybı kötü sonuçlar doğurabilir. Bu sınıftaki işler kriz durumları ve sorunları içerir.
Önemsiz ve acil olmayan işler ise boş zamanlarda yapılması gereken işlerdir. Bu işlere fazla zaman ayırmak etkinliği ve verimliliği düşürecektir.
Önemsiz ama acil işler kişiyi zaman ayırmaya zorlayan ancak önemli olmayan çoğu gündelik işlerdir. Bu işlere çok zaman ayıran kişiler uzun vadeli ve ilkelere dayalı planları uygulayamazlar.
İşleri sıralarken önemli ve acil işleri hemen yapmak, önemsiz ve acil işlere fazla zaman ayırmamak, önemli ve acil olmayan işlere mutlaka çok zaman ayırmak ve önemsiz ve acil olmayan işlere zaman ayırmamak veya çok az zaman ayırmak en uygun yol gibi görünüyor.

ETKİLİ YAŞAM İÇİN ZAMAN KULLANIMI
Önemli ve acil olmayan işler iyi bir yöneticinin en fazla zaman ayırması gereken işlerdir. İlişki geliştirme, temel yaşam ilkelerini keşfetme, ilkeler üzerine kurulu değerleri bulma, kişisel yaşam felsefesini oluşturma, uzun süreli amaçları planlama ve önleyici tedbirler alma önemli ama acil olmayan işlerdir.
Kalıplanmış insan yaşamının etkili ve başarılı olmasını sağlayamaz. Kalıplanmış insan öncelik verme yeteneği gösteremez, önceliklere göre işlerini organize edemez ve verilen kararları uygulama irade kuvvetinden yoksundur.
Gelişmiş insan etkin yönetim modeline göre zamanını planlar. Etkin yönetimin 6 ölçütü vardır:
Bireyin dünya anlayışı, yaşam felsefesi, sosyal rolleri, amaçları, öncelikleri, planları,istekleri arasında bir uyum ve tutarlık vardır.
Yaşamın sağlık, aile, eğitim, para, meslek gibi önemli yönleri arasında denge kurulur.
Yapılacak işlerin önemli ölçüde önemli ama acil olmayan grubunda odaklaşması sağlanır.
Diğer insanlarla ilişkiler etkililik çerçevesinde ele alınır.
Planlama ilkeler ve değerlerin önüne geçmez; esneklikten vazgeçilmez.
Plan taşınabilir olmalı ve gidilen yerlere götürülebilmelidir.

ZAMANI ETKİLİ BİÇİMDE NASIL KULLANABİLİRİM?
Gelişmiş insan paradigmasına geçtikten sonra, kişi, kendini bilinçli olarak geliştirmeye devam eder. Gelişim sürecinde dört adımın bilinçli olarak atılması gerekir.
Yaşam rolleri belirlenmeli ve belirlenen roller önem sırasına konmalıdır. İşe, aileye, topluma ilişkin roller belirlenebilir.
Her role ilişkin amaçlar belirlenmeli ve önem derecesine göre bu rollere ilişkin amaçlar planlı olarak gerçekleştirilmelidir.
Belirlenen amaçların hangi düzen içinde gerçekleştirileceği açık olarak planlanmalıdır.
Plan günlük yaşamın akışına uygun olarak gerekli hallerde yeniden düzenlenmelidir.
Yapılan planın uygulanmasında verimlilik değil, etkinlik esas alınmalıdır. Etkinlik gereği, zaman zaman dışardan gelen etkilerle plan değiştirilebilir. Ancak temel ilke ve değerlerden uzaklaşmadan plan tekrar düzenlenmeli ve uygulanmasında ısrar edilmelidir.
Etkin zaman kullanımı ilke merkezli oluşu, bireyin kendini değerlendirmesine olanak verişi, kişinin uzun vadeli gelişimini öngörebilmesi ve bireyin rollerini ve rollere ilişkin amaçlarını açıkça ortaya koyabilmesi, yaşamın tüm anlamını sürekli olarak göz önünde tutması açısından üstündür.

İÇ BAŞARI OLMADAN DIŞ BAŞARIYA YÖNELMEK SAKINCALIDIR
Kendi yaşamını yönetmeyi bilmeyen biri şöhrete ulaşırsa, şöhretin getirdiği güç ve olanakların altında ezilerek kişisel mutluluğunu kaybedebilir.
Sadece bazı kişilik teknikleri ve becerileri (çeşitli iletişim becerileri vs) kullanarak sağlıklı ve sürekli toplumsal başarı elde edebilmek mümkün değildir. Kişinin kendini sevmesi, kendini bilmesi ve kendini doğru değer ve ilkeler çerçevesinde geliştirmesi halinde başkalarıyla sağlıklı bir dayanışma ilişkisi geliştirebilir.
Kişiler arası ilişkiler, kişilerin birbirlerine yatırım yapmasını gerektirir. Zamanla kişilerin birbirlerine yapacağı yatırım miktarı kriz durumlarında birbirlerini desteklemeye yetecek seviyelere ulaşmalıdır. Aksi halde kriz durumlarında kişiler arası olumlu ilişkileri korumak ve geliştirmek mümkün olmaz.
Kişiler arası ilişkilerde yatırım yapılması gereken altı farklı alan vardır:
Kişiyi gerçekten anlamaya çalışmak en önemli yatırım alanıdır. Bizi anlamaya çalışan biri, bizi önemsediğini ve değer verdiğini göstermektedir.
Nezaket göstermek, küçük şeylere dikkat etmek, saygı ve ilgi göstermek çok olumlu sonuç vermektedir. İlgi gören kişi, yalnızlık ve yalıtılmışlık duygusundan kurtulur.
Verdiğimiz sözleri tutmalıyız. Verilen sözün tutulması güven ilişkisini geliştirir.
Beklentilerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Beklentilerin açıkça ifade edilmesi ve karşılanıp karşılanmayacağı veya hangi düzende karşılanacağı konusunda karşılıklı anlaşma önemlidir. Bu ileride doğabilecek güven krizlerini önlemede yardımcı olur.
Kişisel bütünlük göstermek de çok önemlidir. Duygu, düşünce ve davranışlar arasında tutarlık göstermek , dürüst davranmak güveni artıran bir yaklaşımdır.
Hataların içtenlikle kabul edilmesi ve düzeltilmeye çalışılması güven artırıcı bir başka uygulamadır.
Güven ilişkisi kişiler arası ilişki açısından önemli olduğu kadar devlet ile vatandaş arasındaki ilişki açısından da önemlidir. Devletin vatandaşa güven vermediği durumlarda vatandaşlar kendi güvenliklerini sağlamak için yasalara kaşı önlemlere başvurmaktadır. Bunun önlenmesi için devletin adil ve tutarlı olması, görevlerini aksatmaması gerekir.

KOŞULSUZ SEVGİ GERÇEKTEN VAR MI?
Koşullu sevgi, "eğer ... yaparsan/yapmazsan seni sevrim" formülü ile ifade edilebilir. Buna karşılık koşulsuz sevgi davranıştan bütünüyle bağımsız sevgidir. Sevdiğimiz kişiyi davranışları hoşumuza gitmese de severiz. Koşulsuz sevgi de önemli bir yanlış anlama, sevdiğimiz kişinin yanlışlarının görmezden gelinmesi, "o kadar kusur kadı kızında da olur" anlayışıdır.
Koşulsuz sevginin sevileni geliştirmesi gerekir. Sevilen kişide yanlışlarını düzeltme potansiyeli olduğunun kabul edilmesi ve bu potansiyeli kullanması için yardım edilmesi daha doğru olur.
Sigara içmeye karşı olsak bile sigara içen birini sevebiliriz. Kişinin sigarayı bırakma potansiyeli olduğunu kabul ediyorsak, ve kendisi de sigaranın zararlarını biliyor ve bırakmak istiyorsa, sigarayı bırakması için ona yardım edebiliriz. Bu kişi sigarayı bırakmasa bile, sigaranın zararlarının farkında olması ve sigarayı bırakma potansiyeline sahip olması dolayısıyla sevilmeye değerdir. Örnekte de görüleceği gibi koşulsuz sevgi kayıtsız şartsız sevgi değil, insanın özünü, insanın potansiyel ve değerlerini esas alan bir sevgidir.
Koşulsuz sevgi insanın doğuştan iyi olduğu, iyi yönde gelişim gösterme potansiyeline sahip olduğu varsayımını esas almaktadır. Bu varsayım gelişmiş insanın temel ilkelerinden biridir.
Kalıplanmış insanın yaşamında koşullu sevginin önemli rolü vardır. Kalıplanmış insan çoğu zaman hatalarından dolayı sevgiden yoksun bırakılmış ya da sevgi üzerine pazarlıklarla karşılaşmıştır.
Kişi ilişkilerinde çıkan sorunları çözme sürecinde koşulsuz sevgiyi etkili olarak kullanabilirse hem ilişki hem de ilişkinin tarafları olumlu yönde gelişme şansı bulurlar.

ÇIKAR PARADİGMALARI
Çıkar ilişkilerinde uygulanabilen altı farklı paradigma vardır.
Kazan/kazan paradigmasında taraflar birlikte kazanmaya çalışırlar. İşbirliği yaparak taraflar için mümkün olan en fazla kazancı elde etmeye çalışırlar. Bu paradigmanın temelinde kaynakların herkese yetecek kadar bol olduğu varsayımı vardır.
Kazan/kaybet paradigmasında taraflar karşı tarafın kaybına karşılık kazanmayı hedefler. Bu yarışmacı/kavgacı bir davranış modelidir. Bu paradigmanın temel varsayımı, birlikte kazanmamız mümkün değildir biçiminde özetlenebilir.
Kaybet/kazan paradigmasında taraflardan biri kendinin kazanamayacağı varsayımı ile diğer tarafın kazanmasına hizmet eder. Kazan/kaybet paradigmasını uygulayan taraf kaybetmek üzere ise, bazen, kaybet/kazan paradigmasına geçer. Ancak aynı taraf bir sonraki mücadeleye yine kazan/kaybet paradigması ile başlayabilir.
Kaybet/kaybet paradigması tarafların, kendilerinin nasılsa kazanamayacakları bir mücadeleyi karşı tarafında kaybetmesi için mücadele etmeleridir. Sonuçta her iki taraf da kaybeder.
Kazan paradigması kendini başkaları ile ilişki içinde görmeyen kişilerin "ben kendi kazancıma bakarım" anlayışlarının sonucudur. Kişi diğer tafarların durumu ile ilgilenmez; sadece kendi kazancına odaklanır.
Kazan/kazan ya da pazarlık yok paradigması iki tarafın da kazanacak bir şeyleri yoksa birlikteliğe son vermeleri yaklaşımıdır. Bu paradigmada fark, sürecin gelişmesi istendiği gibi olmazsa başka paradigmaya geçmeden süreci sonuçlandırma kararının baştan verilmesidir. Yürümeyen bir evliliğin barış içinde sonuçlandırılması bu paradigmaya iyi bir örnektir.
Yaşamda bu paradigmaların uygulanabileceği değişik durumlar olabilir. Ancak diğer insanlarla dayanışma ilişkisinin sürdürülmesi temel bir ilke olarak benimsenmelidir.

KAZAN/KAZAN TUTUMUNUN BEŞ BOYUTU
Kazan/kazan tutumu beş temel faktöre dayanmaktadır: karakter, ilişkiler, antlaşmalar, sistemler ve süreçler. Bu beş faktör uyum içinde kazan/kazan tutumuna zemin oluşturur.
Kazan/kazan tutumunun dayandığı karakter özellikleri kişisel bütünlük, olgunluk ve bolluk zihniyetidir. Kişisel bütünlük değerler sistemimizin uyumunu, olgunluk başkasını da düşünmeyi ve bolluk zihniyeti kaynakların paylaşılabilecek kadar çok olduğu fikrini ifade etmektedir.
İlişkilere yapılan yatırım kişiler arası güvenin hızla oluşmasını ve işbirliği yapmayı kolaylaştırır. Kazan/kazan tutumu ancak olumlu ilişki içindeki kişiler arasında uygulanabilir.
İlişkiler belirli konularda antlaşmalar yapmayı, antlaşmalar ise kuralları belirli bir işbirliğini sürdürmeyi sağlar. Kazan/kazan ilişkisi içinde istenen sonuçlar, temel ilkeler, kaynaklar, sorumluluklar ve sonuçlar konusunda antlaşmalar yapılır.
İlişkinin içinde sürdürüldüğü sistemin kazan/kazan tutumunu ödüllendirmesi gerekir. Eğer sistem kazan/kazan tutumu dışında tutumları ödüllendiriyorsa kazan/kazan tutumu uygulanamaz.
Kazan/kazan tutumunu oluşturmada izlenmesi gereken sürecin dört adımı vardır. Sorunun başkalarının gözüyle görülebilmesi (empati), anahtar sorun ve kaygıların anlaşılması, kabul edilebilir sonuçların açıklığa kavuşturulması ve sonuçlara götürecek seçenekler üzerinde anlaşılması gerekir.
Kazan/kazan tutumu kendi başına uygulanabilecek bir kişisel teknik değildir. Bu tutumu benimsemiş insanların yaşama bakış felsefesi; kendi başına bir paradigmadır.

İNSAN İLİŞKİLERİNDE DİNLEMEK KONUŞMAKTAN DAHA ÖNEMLİDİR
Dinleme becerisi olgunluk ve kişisel bütünlük özelliklerine bağlıdır. Olgunluk ve kişisel bütünlük karakter özelliklerini gösteren kişiler karşılarındakini yargılamadan dinleme becerisi gösterebilirler.
Yeterli olgunluk ve kişisel bütünlüğe erişmemiş kişiler de teknik bir beceri olarak etkin dinleme yapabilirler. Ancak, sözel olmayan kanalla yansıttıkları duygusal ton güven ilişkisinin bozulmasına; dolayısıyla etkin dinlemenin tam olarak gerçekleşmemesine yol açar. Olgun ve kişisel bütünlüğü olan kişiler karşılarındakini yargılamama konusunda içten oldukları için güven ilişkisi sarsılmaz ve giderek gelişir.
Dinlemenin dört düzeyi vardır. Önemsememe, seçici dinleme, dikkatle dinleme ve empatik dinleme. En üst düzey olan empatik dinlemede kişinin duygularını, dünyaya bakışını, kendini nasıl gördüğünü anlamak önemlidir. Kişi tam olarak anlaşıldığında vermeye çalıştığı mesajı anlamak ve yorumlamak daha kolay olacaktır. Ayrıca güvene dayalı ilişki kurmak da mümkün olacaktır.
Empatik dinleme yapabilmek için, dinleyicinin de duygularını ve iç dünyasını karşısındakine açmaya hazır olması gerekir. Aksi halde empatik dinleme teknik bir beceri olmaktan öteye geçemez.
Dinleme sırasında söylenenleri değerlendirme [yargılama], deşme [sorgulama], akıl verme ve yorumlama sıklıkla yapılan hatalardır. Bunlar konuşanı anlama çabasından çok onu eleştirme ve yorumlama geribildirimleri veren ve güven ilişkisini sarsan hatalardır.
Etkin dinlemenin dört düzeyi vardır. Sadece mesajı yansıtma, mesajı anladığına ilişkin geribildirim verme, duyguları yansıtma ve hem mesajın anlaşıldığını geribildirme hem de duyguları yansıtma. Dördüncü düzeyde etkin dinleme yapan kişi karşısındakinin paradigmalarını anlayabilir. Böylece ilişkilerini düzenlerken hata yapma şansını azaltır.
Önce dinle sonra konuş tutumu kişinin uygulayabileceği bir tutumdur. Önce başkalarını anlama sonra davranışını düzenleme yaklaşımı ikna olma ve ikna etme olasılığını da yükseltir.

BİR ELİN NESİ VAR İKİ ELİN SESİ VAR
Kişiler arası ilişkilerde işbirliğine dönük tutum (kazan/kazan) güçlerin birleştirilmesine (sinerji) yol açar. Böylece bireylerin yalnız yapabileceklerinin toplamından fazla iş yapmaları mümkün olur.
Bireyin kendi güçlerini birlikte kullanması ve güçlerini belirli hedeflere yöneltmesi halinde ise iç sinerji oluşur.
Sinerjinin oluşması için işbirliğine katılan kişilerin özelliklerinin bilinmesi ve içtenlikle işbirliği yapılması gerekir. Herkesin güçlerini olumlu katkıda bulunmak için seferber etmesi gerekir.

KENDİNİ GELİŞTİRME
Kendini geliştirmenin iki aşaması vardır: Kalıpların bilincine vararak, kalıpların etkisinden kurtulup, kendi ilke ve değerlerini keşfetme aşaması ve kendi değer ve ilkelerini günlük yaşama etkili biçimde uygulayabilme aşaması. İkinci aşama kendini yenileme olarak adlandırılabilir.
Kendini yenilemenin dört boyutu vardır. 1.Bedensel, 2.zihinsel, 3.sosyal ve duygusal, 4.manevi yaşam.
Bedensel boyutta sağlıklı beslenmek, dinlenmek ve stresle başaçıkmak ve spor yapmak etkinlikleri yer alır. Bu etkinlikler bedenin sağlıklı ve zinde tutulmasını sağlar.
Zihinsel boyutta okumak, düşünmek, kendini ifade etmek, yazmak, bilim-sanat ve teknoloji ile ilgilenmek etkinlikleri vardır. Kişinin zihnini geliştirmesi ve sürekli TV seyretmek gibi rutin ve zihni körleştiren etkinliklerden kaçınması amaçlanır.
Sosyal ve duygusal boyutta kişinin yakın çevresi ile ilişkilerinden oluşan etkinlikler vardır. Kişinin sosyal yaşamını kendi ilke ve değerlerine göre sürdürmesi, kendi ilke ve değerlerini sosyal yaşamına uygulaması önemlidir.
Manevi yaşamın zenginleştirilmesi kişinin yaşamına renk katar. Kişinin yaşamın güçlüklerine direncini artırır.
Kendini yenilemenin dört boyutu dengeli olarak yürütülmelidir. İhmal edilen boyut bir negatif enerji kaynağı olur ve gelişmenin bütününü engeller.
Kendini yenilemenin dört boyutu sinerjik etkileşim içindedir. Bu boyutların bazılarında gelişme diğerlerinde de gelişme eğilimi yaratır.
Kendini yenilemede vicnanın büyük payı vardır. Vicdanının sesini dinleyen kişi gelişim için temel oluşturan tutumları tam anlamıyla gerçekleştirebilir

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...