Kendi kusurlarını affetmeyen adamın bütün kusurları affedilebilir.
Ara

Psikodrama Ve Drama Sanatları / Psikolojik Sorunlar

Psikodrama Ve Drama Sanatları

Psikodrama, Rumen asıllı psikiyatri uzmanı Dr.Jakop Levy
Morento'nun bulup geliştirdiği bir psikanaliz ve psikoterapi
metodudur. Dr. J. L. Moreno (1892-Bükreş/ 1974-NewYork)
I.Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Viyana yakınındaki
Mitterndorf mülteci kampında, bir genç doktor olarak görev
yaptığı dönmede, uygun olmayan yaşam koşulları içindeki
mültecileri incelemek fırsatı buldu. Bu insanlar arasındaki
sempati ve antipati akımlarının nasıl değişik kişilere
yöneldiğini sezmiş ve bu güçlerin kontrol altına alınmasıyla
onların dertlerini hafifleteceğine inanmıştı. Moreno şunu
düşünmüştü; sosyal evrende de tıpkı fizik ve biyolojik
evrendekilere benzer, deneylere dayanan araştırılabilir güçler
ve yasalar olmalıdır. Bunun için çok sevdiği tiyatrodan(drama
sanatı)yaralanmaya karar verdi. Daha sonra Amerika da ki
çalışmalarında geliştirdiği Psikodrama doğdu. Sosyal yapıdaki
sempati ve antipati olarak karşımıza çıkan bu genel güçler,
fizik evrendeki çekme itme güçleriydi. Bunun için kendi
geliştirdiği bir metodu denedi. Buna Sosyometrik test denir.

Sosyometrik test

Bu yeni tür yöntem ile itme ve çekme kavramlarının seçim ve
red kavramlarına çevrilmesi ve en önemlisi, sosyal deney
koşulu olarakta deneklerin subjektifleştirilmeside mümkün
olmuştur. Yani denek sadece ölçülen bir nesne değil aynı
zamanda kendi yaşam grubunun sosyal yapı derinliklerini
öğrenen ve değişiklikleriyle ilgilenen bir varlık olarak teste
katılmaktadır. Deneyin amacı sosyal bir kümenin örneğin bir
ailenin katı, yüzeysel yapısını değil, derindeki yaşam
olayının sonuçları arasındaki ilişki koşullarını, yani
sosyo-emosyonel gerilimleri ve onların sonuçların deneysel
olarak araştırmaktır. Bu nedenle Moreno, sosyometri testi
deneklerini bir araştırma nesnesi durumundan çıkarıp bir eylem
araştırıcısı durumuna sokmuştur. Herhangi bir grubun
görünmeyen sosyo dinamik yapısı deneysel olarak
incelenebilmelidir. Buda sosyometri testi bulgularının grafik
olarak gösterilmesiyle mümkün olmuştur. Buna da sosyogram
denir.

Sosyogram

Sosyogram bir grubun derin sosyo-emosyonel yapısının grafik
olarak gösterilmesidir. Sosyometri testine katılanlar bir
kağıt üzerinde simgelerle gösterilirler. Kadınlar daire,
erkekler üçgen ile belirtilir. Ayrıca işaretlerin kime ait
oldukları da adlarının baş harfi ve isim yazılarak belirtilir.
Bundan sonra belli bir bireyden diğerine giden her
seçim(sempati) kırmızı bir çizgiyle, her red(antipati) siyah
bir çizgiyle gösterilir. Karşılıklı seçim ve redler de
ortasından kısa bir dik çizgiyle ayrılan bir birleştirme
çizgisiyle belirtilir. Seçimin şiddet derecesi birinci, ikinci
ve üçüncü derecede bir seçim olduğunu gösteren bir sayı ile
birleştirme çizgisinin altına yazılır.Bundan sonra
değerlendirme başlar.(1)

Biz bu sosyogramı drama sanatı üzerinde tatbik
edeceğiz. Önce oyunun rolleri karakterlerine göre (Bu konuyu
karakterlerin incelenmesi bölümünde göreceğiz.) oyuncular
arasında dağıtılır. Genel bir okuma provasından sonra
oyuncular dağıtılan kağıtları oyunun akışı içinde üstlendiği
rol karakterinin diğer rol karakterleri arasında duyduğu
sempati ve antipatiyi,gerekçelerini kısa cümlelerle izah
ederek yazarlar.Burada eğer bir yanlış değerlendirme varsa
oyun koyucu tarafından bir tartışma açılır. Sonunda oyunun ve
rollerin bir yorumu yapılmış olur.Yönetmen tarafından toplanan
kağıtlara göre, yukarıda anlattığımız ışığında grafiği
çizilir. Yani oyunun ve rollerin sosyogramı çıkırılır.
Yönetmen bu sosyograma göre sahne düzenini saptar. Oyununun
gidişi içinde oyun karakterlerinin birbirine duyduğu sempati
ve antipatiyi seyirciye aktarabilmesi için ?Eğer o sahnenin
başka bir özel durumu yoksa? Morene'nun uyguladığı sistem
uygulanır. Yani birbirine sempati duyan kişiler birbirlerine
daha yakın,antipati duyan kişiler daha uzak dururlar. Yalnız
bir oyunun sahnelenmesi veya bir filmin rol dağıtımında
tipleme çok önemlidir. Onun için karakterlerin incelenmesi
gereklidir.

KARAKTERLERİN İNCELENMESİ


M.Ö 5. yy'dan Hipocrate modern çağ kadar tıp dalını etkisi
altında bırakarak aşağıdaki sınıflandırmayı ortaya koymuştur.

1.) Kanlı Canlı: Gününü gün eden çok sevimli bir kimsedir.
Oldukça yüzeysel olan zihinsel yapısı büyük sorunlarla
uğraşmasına engel olur. Bu tipler etine dolgun ve sağlamdır.
Sofra, içki ve çalışma konuşlarında sayısız aşırılıkları
vardır. Harekete, etkinliğe ve heyecan yaşantılarına
gereksinimi vardır. Kanlı canlı kişi, çok nadiren hastalıklara
yakalanır.

2.) Melankolik: Çabuk öfkelenen , kesinlikle geçimsiz olan bu
tip sinirli ve çabuk heyecanlanır bir yapıya sahiptir.
Kötümser ,kibirli ve içe kapanıktır. Vücudu zayıftır ama
gelişmiş bir kafa tası vardır. Bir çok sinirsel bozukluklara
sahiptir. Çoğu kez ileri bir yaşa kadar yaşar ve yaşamını
alışkanlıklar ve tuhaf meraklarla daraltır. Aşırı duyarlıdır,
sürekli olarak telaş içindedir. Çoğu kez güç bir işe ve
üzüntüye başkalarından çok daha iyi dayanır.

3.) Öfkeci: Çabuk öfkelenen, çok alıngan, saldırgan ve
ataktır. Vücudu büyük ve zayıftır. Yüz rengi sarımtraktır.
Hayıflanmaksızın acı çeker. İstençli bir tiptir. Ona olaylar
ve matematiksel bir mantık gerekir.

4.) Ağırkanlı: dengeli ve ingin bir hali vardır. Yağlı hatta
şişmanlık hastasıdır. Ağırkanlı, telkine de hipnoza da
duyarlıdır. Bu dört insan grubu arasında saf bir tipe çok az
rastlanır. Onun için mümkün olan en büyük özeni göstererek
karakter karışımlarını ve sınıflandırılmalarını düzenlemek
gerekir.

FRANSIZ SINIFLANDIRMASI:

Sigaud ve Mac Auliffe'yle birlikte Fransız Okulu, dört tip
önermiş bulunmaktadır. Fransız sınıflandırması çok bilgili
klinik bir anlayış getirir ve deneyi çok yakından izleyerek
ayrıntılara çok dikkat eder.

1.) Kassal Tip: Kaslar son derece gelişmiştir. Kişi ayakta
iken bilekleri kasık kemiği düzleminde durur. Yüzü üçgen veya
dörtgendir. Vücudu tüylüdür.

2.) Solunumsal Tip: Gövde tabanı üste gelen trapez
biçimimdedir. Omuzlar geniştir. Göğüs kafesi çok gelişmiştir.
Yüzü eş kenar dörtgen biçimindedir. Alın sinüsleri
gelişmiştir. Burnu uzun ve gelişmiştir.

3.) Sindirimsel Tip: Karın bölgesi ve alt çene
belirgindir. Göğüs kafesi kısa ve geniştir. Boynu kısa ve
yağlıdır. Omuzlar dar, karın gelişmiştir. Alnı dar elmacık
kemikleri çok az belirgindir.

4.) Beyinsel Tip: Yüz belirgin olarak üçgendir. Kafatası
gelişmiştir. Gözleri canlı ve gelişmiştir. Ağzı dar ve
küçüktür. Boyu kısa, gövdesi incedir.

JUNG'un SINIFLANDIRMASI:

Jung, içe dönük ve dışa dönük olmak üzere iki tip üzerinde
durur.

a) İçe dönük tip kendi üzerine kıvrılmış ve dış dünyanın
etkisini reddeden tiptir.(Astenik solunumsal, melankolik
tipler gibi...)

b) Dışa dönük tip,gereksinim duyduğu dış dünyaya
yönelir.(Piknik, kısa hatlı, sindirimsel kanlı-canlı tipler
gibi...) Jung bu iki tipten hareket ederek dört tür içe dönük ve
dört tür dışa dönük tipe ulaşır.

İçe Dönük Tipler;

1.) Düşünen içe dönük; kendini gözler ve kuvvetle soyut
fikirlerin etkisinde kalır. Somuta yönelebilme gücüne sahip
olmasına rağmen fikirleri içsel olarak izler. Bu grup bazen
korkunç doğuracağını hesaba katmaksızın bir görüşün peşine
takılan ve kuramlardan hoşlanan bazı bağnazları da içerir.

2.) Duygusal içe dönük; Duygularını kavrayabilmek çok
güçtür. Kapalı ve sessiz bir sfenkstir. Yüzünde bir
umursamazlık maskesi taşır. Dışa vuran hiçbir heyecan
belirtisi yoktur. Fakat içi tutkularla dolup taşmaktadır.
Özellikle kadınları çoğu bu gruptandır.

3.) Duyusal içe dönük; Bu son derece öznel bir tiptir ve
her şeyi bu öznelliğin merceğiyle yorumlar. Herhangi bir
etkinin onda ne tür bir tepki yaratacağını öngörmek
olanaksızdır. Tepkisi de dış gerçeğe bağlı değilmiş gibidir.

4.) Sezgisel içe dönük; Bir mistik ve ölümsüz şair tipini
canlandırır. Bu çoğu kez anlaşılmamış bir dahi, başarısızlığa
uğramış bir büyük adam bir tür akıllı bön yada psikolojik bir
roman kahramanıdır. Bilgisi tümüyle sezgi üzerine kurulmuştur.


Dışa Dönük Tipler;

1.) Düşünen dışa dönük; Dış ve somut dünyaya yönelir.
Olguları kesinlikle kuramlara yeğler. Bu mühendis veya cerrah
tipidir. Bazıları daha da ileri giderek yasa ve ahlak gibi
esneklik isteyen konularda sert bir tavır takınır. Bu grupta
anlayış ve duygudan yoksun acımasız ahlakçılar ve yargıçlar
bulunur.

2.) Duygusal dışa dönük; Son derece toplumculdur. Dış
dünyaya yönelmiştir fakat duygu ağır basmaktadır. Bu hava iyi
olduğu zaman kendini iyi hisseden, yağışlı olduğu zamanda
ağlayacakmış gibi olan insan tipidir. Kolaylıkla etki altında
kalıp, konuları duyguları aracılığı aracılığıyla gözden
geçirir.

3.) Duyusal dışa dönük; Salt bir gerçekliğe ve nesnelliğe
sahiptir. Hiçbir şey onu üzmez. Somut deneyimlerini toplayarak
durmadan yeni duyumlar arar. İnsanların büyük bir kısmı bu
gruba girer.

4.) Sezgisel dışa dönük; Bu tipler için sezgisiyle duyuyor
denebilir. Bir çok kadın bu gruba girer. Bu tipte bir insan
başarmak için her şeyi yapar. Aslında bunu bilinçsiz olarak
yapar. Bunlar kendisine uygun düşen toplumsal çevreyi, giymesi
gerekli olan giysiyi ve nasıl konuşulacağını hissederek bilir.



SHELDON'un SINIFLANDIRMASI:

1942 yılında Sheldon, mizaç ve karakter arasındaki
bağları gösteren bir araştırma serisi yayınladı. Bu binlerce
detay ve sınıflandırma üç büyük insan grubunu belirlemekle
sonuçlandı.

1.) Viserotoni (Tonus: Gerilim):Neşe, oburluk, sevilme ve
başkasını sevme istedi bu tiplerde baskındır.

2.) Somatotoni: Güçlü etken var olma isteğidir.

3.) Serebrotoni: Sürekli olarak uyanık duran, derin ve
tedirgin bir düşünme biçimiyle belirlenir.

Sheldon'a göre bu üç mizaç oluşumunu belirleyen tablo şöyle;

Viserotoni: Duruş ve hareketler gevşek, konfor sevgisi,
tepkilerde yavaşlık, toplum içinde yaşama istemi, büyük bir
sevimlilik, sevgi ve beğenilme gereksinimi başkalarını sevme,
derin uyku, sıkıntılı anlarda toplum içinde olma istemi.

Somatotoni: Duruş ve hareketlerde kendinden emin olma,
bedensel serüven arama, enerjik tepkiler, buyurgan olma,
tehlikeden ve oyundan zevk alma, klostorofobi, gürültücülük,
sıkıntılı anlarda eyleme geçme istemi.

Serebrotoni: Ölçülü duruş ve hareketler, yalnızlık istemi,
sürekli olarak uyanık kalan zihinsel bir etkinlik, gizlenmiş
duygular, sıkılganlık agorafobi gürültü korkusu, süreğen
yorgunluk sıkıntılı anlarda yalnızlık istemi.

Görülüyor ki bütün sınıflandırmalarda karakter
özellikleri birbirleriyle çatışmakta veya birbirini
tamamlamaktadır. Tiyatroda ve özellikle sinemada tip çok
önemli bir faktördür. Yönetmen rol dağıtımında bu tiplemeleri
göz önünde bulundurmalıdır. Eğer, elinde böyle bir oyuncu
yoksa o tipe en yakın oyuncuyu seçerek, tipin oyunda en
belirgin özelliğini ortaya koymasını ister. Oyuncu ise
kendisine verilen rolü karakter incelemesinin sonunda onun
özelliklerini kendi doğal mimik ve jestleriyle vermelidir.
Verilen rolün gerektirdiği özel bir hareket, tik veya bir jest
yoksa tabi.

Drama sanatı öğrencileri belirli ilk sahne
kuralları öğretildikten sonra Moreno'nun Das Stegreifşeater
doğaçlama oyunu uygulanır. Bunlar ön hazırlıksız oyunlardır.
Öğretici ortaya bir konu atar öğrencilerde bu konu içinde
olması gereken rolleri kendi isteklerine göre üstlenirler.
İçlerinden geldiği gibi oynamaya başlarlar. Bu tür oyunlarda
öğrencilerin gözlemciliği ve fantezi yeteneği gelişir. Bu
oyunlarda öğrenciler canlandırdıkları tipleri içlerinden
geldiği gibi doğal hareketlerle canlandırırlar. Örneğin,
değişik hayvanları canlandırırken bir kedinin bir fareyi
yakalamak için büzülerek pusuya yatması, sonra bütün kaslarını
gererek avının üstün atlaması gibi. Heyecanlanan bir insan
oturduğu yerden fırlayıp ayağa kalkması, sinirlenen birinin
kalkıp sinirli sinirli dolaşması, bir bardağı kırması elindeki
bir şişeyi fırlatması vb. gibi. Bu çalışmalar için üç aşamalı
yuvarlak bir sahne kullanılmalıdır. O zaman göreceğiz ki
heyecanlanan ve sinirlenen bir oyuncu bulunduğu, alt
basamaktan bir üst basamağa çıkıyor. ?Kan beynime sıçradı?
deyiminde olduğu gibi, kanın insan fiziğinin en üst yeri olan
beyne sıçradığını yani yukarı çıktığını belli ederiz. 1970
yılındaki bir sahne çalışmamda değerli psikiyatrist Prof. Dr.
Günsel Koptagel'e danışman olarak çalışmalara katılmasını rica
etmiştim. Oyuncularımdan birine vermiş olduğum bir mizanseni
şöyle yorumlamıştı. Oyuncunun isyandan önce oturduğu iskemlede
adeta tüneyerek başını dizlerinin üstüne dayaması, ana
rahmindeki bir ceninin doğumundan aldığı durumdur ve en doğal
harekettir. Çünkü o durumdan sonra bulunduğu yerden kurtulma,
yani bir nevi patlama başlayacaktır. Kedinin avının üstüne
atlamasından pusuda büzülmesi gibi. Spontan (doğaçlama)
oyunlardaki hareketler doğaldır ve iyi izlenmesi
gerekmektedir.

İhsan Yüce

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...