Bütün insanlar üç sınıfa ayrılmıştır: Hareket ettirilemeyenler, hareket ettirilebilenler ve hareket edenler.
Ara

İnsan Fıtratı Modellenebilir mi? / Psikolojik Sorunlar

İnsan Fıtratı Modellenebilir mi?

İnsan, kâinat ağacının meyvesi veya çekirdeği hükmünde olduğundan, âlemde her ne varsa insanda da bir örneği bulunur. Bir başka ifadeyle insanda bulunan cihazların, hislerin ve lâtifelerin kâinatta bir karşılığı vardır. İnsanla kâinat birbirinin kendi ölçüleri içinde izdüşümü veya yansımasıdır. En azından birbiriyle bağlantılı bir kompleks sistemdir. Kur'anî literatürde enfüsî ve âfâkî terminolojisiyle de ifade edilen insan ve kâinat, bir bütünün veya hakikatin iki yüzünü teşkil eder. Kâinatın sırlarının çözülmesi, insana ışık tuttuğu gibi, insanın sırlarının çözümü de kâinatı aydınlatır.
İnsan günümüz bilim literatürü ile ifade edilirse; kompleks, nonlineer (doğru biçimde, birebir münasebet göstermeyen), ağ tabanlı sebep-sonuç bağlantılı ve sibernetik kuralları ile çalışan, holografik (parçada bütünün, bütünde parçanın yansıması veya temsili) adaptif (uyum sağlayıcı), dinamik, öğrenen bir sistemdir. Bu perspektiften insanın tutum ve davranışları, kompleks ve n sayıda faktörün karşılıklı münasebeti altında şekillenmekte ve ortaya çıkmaktadır. İnsan ve davranış arasındaki kompleks münasebeti, zihinlere yaklaştırmak için temsili bir matematik denklemi kurabiliriz. Davranışı Yi olarak tanımlarsak, davranışa yol açan faktörleri de Xi olarak sembolle gösterelim. Xi faktörlerini de kabaca Ai, Bi, Ci, Di olmak üzere dört grupta alt sınıflara bölelim. Davranış denklemini şöyle ifade edebiliriz: Yi= f(Xi); bu denklemi açarsak, Yi= f(Ai)* f(Bi)*f(Ci)*f(Di) olur.

(Ai) ile temsil edilen faktör seti, gökyüzündeki cisimlerin, gezegenlerin, burçların hareketleriyle ortaya çıkan insanın enfüsî boyutunun âfâkî âlemdeki yansımalarını tanımlar. Dolayısıyla siz, insanın kişilik motifiyle ve mizacıyla gökcisimlerinin hareketleri ve yerleşimleri arasında veya renkler arasında bile bağlantılar ve münasebetler kurabilirsiniz. Bu doğru da olabilir. Ancak bu motiflerin ve münasebetlerin varlık seviyesi, ilmî ve misâlî olduğundan ve iki şeyin birlikte cereyanı (iktiran) veya birbirinin izdüşümü olduğundan insanın davranışlarını yöneten ve belirleyen asıl sebepler veya faktörler değildir. İki veya üç şey arasında bağlantı olması, o şeyler arasında otomatik olarak birinci dereceden sebep-netice bağlantısı olduğunu göstermez. Mikro âlem olan insanla makro âlem olan kâinatta gerçekleşen hâdiseler, aynı kanunlara tâbi olarak gerçekleşen simetrik yansımalı olaylardır. Burçların, gezegenlerin hareketleri, konumları ile insanın doğumu arasında bir bağlantı ve paralellik olabilir ve insanın doğumu anında gökcisimleri belli konumlarda olabilir. Hattâ farklı kişilik motiflerini açıklamada gökcisimlerinin ve burçların isimlerini veya tabiattaki renklerin motiflerini kullanabilirsiniz. Ama bu insan tutum ve davranışlarının, gökcisimlerinin hareketleriyle belirlendiği ve astrolojinin bizim kader programımızı şekillendirdiği gibi bir sebep-netice bağlantısına yol açmaz. Hulâsa, gökcisimlerinin hareketi üzerinden insanın mizacını ve geleceğini anlamaya çalışan astroloji, ve hurufilik gibi sahalar, insanın kaderini belirleyen veya deşifre eden asıl faktörler değildir. Hele hele insanı sorumluluktan kurtaran ve yanlış kader inancına sığınmasına yol açan bir faktör değildir. Bu şekilde, aralarında münasebet var ve korelasyon yüksek diyerek, astroloji fallarıyla, hurufilikle, ebced ilmiyle hesap düşürterek, sorumluluktan ve gayret göstermekten vazgeçmek, aklen, ilmen, dinen doğru değildir.

(Bi) faktör seti ise, insanın mizacını (kişilik bandlarını, huy motifleri) tanımlar. Bu faktörler; doğuştan nöro-anatomik ve nöro-algılama motiflerine dayalı olarak şekillendiğinden davranış veya tutumu (Yi), reaksiyon aralığını ve motiflerini belirleyici ve sınırlayıcı rol oynar. Normal şartlar altında insanın tercihleri ve cüz'i iradesini kullanması bu motifler içinde gerçekleşir. İnsan kendini tanıyıp, dönüştürmezse ve kendi üzerinde büyük cihadını gerçekleştirmezse, hayat yolculuğunu doğuştan gelen çevre ve kültürle belli bir renk kazanan kişilik motifi üzerinde yapar. Bu faktörlerin etkileşim motifleri, farklı fıtratları veya kişilik motiflerini ortaya çıkarır. 'Can çıkmadıkça huy çıkmaz', 'Kişi yedisinde ne ise yetmişinde de odur' gibi veciz ifadeler kişilik motiflerinin veya insan mizacının ehemmiyetini vurgular. Resûlullah (sas)'tan nakledilen şu açıklamaya kulak verelim:

'Eğer bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız inanınız; fakat bir insanın huyunu değiştirdiğini duyarsanız inanmayınız. Çünkü o, yaratıldığı hâl üzere olur.'

(Ci) faktör seti ise, insanın cüz'i iradesini, aklını, ahlâkî yönünü ve içinde yaşadığı, şekillendiği sosyal çevrenin kaidelerini ve âdetlerini temsil eder. İnsan aynı zamanda sosyal ve ahlâkî bir varlık olduğundan, karakter eğitimini sosyal çevrede (anne-baba, okul, arkadaş çevresi) kazanır. Cüz'i iradenin kullanımına veya yönlendirilmesine bağlı olarak, (Ci) faktörleri yoluyla kazanılan alışkanlıklar ve karakterler, (Bi) faktör setinin oluşturduğu zeminde ortaya çıkar. Dolayısıyla (Ci) dairesindeki faktörler, Bi faktör setinin renklenmesine, çeşitlenmesine yol açar. Bu durumda insan, kendisine bir zemin ve altyapı sağlayan (Bi) ve (Di) faktörlerinin tesiri altında, yaptığı tercihlerden, davranışlardan ve karakterini inşa etmeden sorumludur.

(Di) faktörü ise, ferdi aşan sosyo-ekonomik şartları, sosyal düzen ve resmî eğitimden gelen tesirleri temsil eder. (Di) faktörü setinin tesir nispeti, (Ai) ve (Ci) faktör setlerininkinden büyük iken, (Bi) faktör setininkinden küçüktür. Çünkü kişi, iradesini ve aklını içinde yaşadığı sosyo-kültürel ve politik sistemin kuralları içerisinde kullanmaya zorlanır.

(Bi) faktör seti (kişilik, mizaç motifleri), (Ai), (Ci) ve (Di)'yi renklendiren ve şekillendiren önemli bir faktör seti olup tesiri birinci derecedendir. Ama sonuçta tutum ve davranışlarımız ortaya çıkarken; (Ai), (Bi), (Ci), ve (Di) faktörlerinin karşılıklı kompleks münasebetler ağına maruz kalır. Bu faktörlerin girift münasebeti sonunda, insanın biyolojik, psikolojik, sosyolojik, tarihî, ahlâkî, zihnî ve ruhî boyutları şekillenmektedir. Bu yedi farklı boyutun etkileşim ağı içinde insan, yeryüzünde hayatını yaşamaktadır. İnsanın bu farklı boyutlarını çözümlemek için araştırmacılar, farklı paradigmalara dayalı farklı insan modelleri geliştirmişlerdir. Ancak bütün boyutlar, birbiriyle bağlantılı ve karşılıklı münasebet halinde olduğundan, insanı anlamak ve çözümlemek basit bir hadise değildir. Birden fazla temsilî dürbünü, metaforu ve paradigmayı kullanmayı zorunlu kılar.

Bu açıklamalar ışığında bir insan ne kadar kompleks olursa olsun, fıtratına konulan motifler ve kanaviçeler iyi bir gözlem yapılıp modellenebilirse, belli ölçüde anlaşılabilir. Zaten bilim insan ve eşyayı, modeller inşa ederek açıklamaya ve anlamaya çalışır. Bilimde model kullanımı ve temsilî hikâyecikler (metaforlar) çok yaygındır. Parçanın bütün, modelin de gerçeğin aynısı olmadığı meselesi akıldan çıkarılmadığı sürece, bilimde modeller üzerinden insanın ve kâinatın sırlarını çözmeye çalışmak önemli bir araştırma metodolojisidir. Kâinatı ve insanı çözümlerken, matematikî düşünme oldukça önemlidir. Çünkü matematiğin dilini kullanarak varlıklar arasındaki birlik ve benzerlikleri tanımlayan motifleri yakalamak mümkün olmaktadır. Matematikî düşüncede ikili mantık (dualite, kartezyenci yaklaşım, siyah-beyaz) kullanılırken, puslu mantık da (gri mantık, üç kanunu) üç değerli yaklaşım kullanılır. Çünkü her iki mantıkla açıklanabilen ve anlam kazanan varlık ve hadiseler vardır. Bu noktadan bu iki mantık ve düşünme sistemi birbirini yanlışlamaktan ziyade birbirini tamamlayıcı özelliktedir.

İnsanın fıtratını modellerken, ikili mantık yaklaşımı yanında üçlü mantık da kullanılmaktadır. Üç değerli düşünme mantığı kullanıldığında, Kur'ân'da anlatılan insanın temel özelliklerinden hareketle, gerçek insanın fert ve sosyal hayatındaki davranışlarını modellemek oldukça kolaylaşmaktadır. İnsan ruhu, insanı, şekillendirirken insana ait üç temel fonksiyon olan düşünme, hissetme ve aksiyonda bulunma (pratiklik) fonksiyonlarını ortaya çıkaran yapılar inşa eder. İnsanlardaki bu temel fonksiyonlar, insan ruhunun; zihnî, hissî, fizikî potansiyellerinden kaynaklanır. Her insanda bu potansiyeller, farklı derecelerde baskın ve çekinik olduğundan, insanları güçlü oldukları fonksiyonlar açısından, zihin, his ve fizik merkezli olmak üzere üçe ayırmak mümkündür. Benzer şekilde insanda ruhun fonksiyonlarını ortaya çıkaran akıl, nefis, kalb olarak tanımlanan üç ana merkez vardır. Akıl, zihin merkeziyle; kalb, his merkeziyle; nefis, fizik merkeziyle bağlantılıdır. İnsandaki melekeler de, kafaya (mücerret matematikî zekâ), kalbe (hissî zekâ) ve bedene ait (kinestetik zekâ) olmak üzere üçe ayrılır.

İnsanda doğuştan hangi potansiyel baskın ise, onunla ilgili melekelerde çok iyi bir gelişme gösterir. Allah yeryüzünde icraatlarını yaparken ve varlıkları inşa ederken; ilim, irade, kudret gibi isim ve sıfatlarını bir arada gösteren motifler kullanır. Allah'ın kaderî programında da câri olan kader, kaza ve âtâ üçlemesini kullanarak kul ve Yaratıcı münasebetlerini sağlıklı şekilde çözümlemek mümkün olmaktadır. Yaşadığımız âlemde gerçek ve doğrular da; zihnî, hissî ve fizikî olmak üzere üçe ayrılır. Paralel şekilde her hadisenin de bilgi (kavrama dair, plân ve tasarım boyutu), his (aşk, şevk ve bağlantı boyutu) ve fizik (nesnel, pratik, aksiyon ve temsil boyutu) olmak üzere üç yönü vardır. İnsanlar da dikkat ve enerjilerini yönlendirirken ve olayları algılarken farkında olmadan hadiselerin bu üç boyutundan birine ağırlıklı olarak eğilip enerjilerini oraya akıtırlar. Bu açıdan insanlar olayları algılama, dikkat ve enerjilerini yönlendirme noktasından, hadiselerin zihin, his ve fizikî boyutunu algılayanlar şeklinde üçe ayrılırlar. Gerçekte kişilik bandları tayfı, süreklilik ve bütünlük gösterir. Gruplama ve sınıflamalar, kesintiler, insanlardaki benzerlik ve farklılıkları daha iyi anlamak ve onlara saygı duymak için geliştirilen zihnî kategorilerdir. Kişilik bantlarını çeşitli araştırmacıların farklı kriterlerine göre üç ve üçün katları şeklinde olduğu gibi, dört ve dördün katları şeklinde tasnif etme anlayışı da vardır. Bu kategoriler şimdilik çeşitlilik ve farklılığı doyurucu seviyede dikkate alan bir yaklaşımdır. İnsanları ne kadar az kategoride sınıflarsanız, o ölçüde farklılıkları yok sayar ve ortak noktaları da azaltırsınız. Dolayısıyla farklı kişilik bantlarının ortaya çıkarılması isteniyorsa, kategorize edici motif sayısını artırmak gerekir. Ayrıca insanları güçlü yanları üzerinden kategorize etmek daha doğrudur. Çünkü insanlar, genelde kendi güçlü yanlarını ön plâna çıkarırken zaaflarını örtmeye çalışırlar. İş yerlerinde de insanlar, güçlü yönleri üzerinden değerlendirilir; kendilerine ödenen ücret, onların kişiliğinin güçlü ve olumlu yanlarına aittir. İnsanların zayıf yanlarını da dikkate alarak gruplamak isterseniz, o zaman gruplamada kullanacağınız motif sayısını dörtten 9'a veya 18'e çıkarmanızda fayda vardır. Bu noktadan kaç çeşit motifte insan kişiliklerini tanımlayacağınız, tamamen bir tercih meselesi olmaktan başka bir şey değildir.

Günümüzde insana ve olaylara yaklaşım giderek dinamik ve sistemci model ve yaklaşımlar kullanılarak yapıldığından, statik olarak ele alınan insan tanıma model sistemleri kendilerini dinamik bir yapıya dönüştürmek mecburiyetinde kalmıştır. Bugün antik dönemde Hipokrat'ın ortaya atıp geliştirdiği dört motifli insan mizacı modeli (popüler optimistler (1), mükemmeliyetçi melankolikler (2), güçlü kolerikler (fizik merkezli, idareci, duygusallıktan uzak) (3), barışcı soğukkanlılar (4) bile savunucuları tarafından dinamik bir yapıya dönüştürülmüş durumdadır.

İnsanı tanımlamada ve kategorize etmede 4'lü, 8'li, 16'lı model sistemleri kullanan gruplar olduğu gibi, üçlü, beşli, yedili, dokuzlu sistemleri kullananlar da vardır. Hattâ bu konuda doğu ve batı ayrımı bile kısmen gözlenmektedir. Mezopotamya ve Doğu kültürlerinde üçlü ve onun katları olan sistemler kullanılırken, Eski Yunan ve Batı'da daha çok dörtlü ve onun katları olan model sistemler kullanılmaktadır. Çeşitli modellerin varlığı dikkate alındığında, her bir sistemin tarafları, sistemlerinin zaafiyetlerini kapatmak için aşağıdaki yaklaşımı geliştirmeye başlamışlardır. Gerçekte bu model sistemlerde her bir kategoride tanımlanan kişilik özellikleri her insanda az veya çok bulunur. İnsanlar, bu özelliklerden hangilerini baskın olarak veya çekinik olarak hayatlarında ortaya koyduklarına bağlı olarak kategorize edilmektedir. Yukarıda bahsedilen farklı grup sayılarına ait insan tanıma sistemi modelleri, gerçekte sentez (karma) kişilik motiflerinden oluşan insanların, zayıf, güçlü, çekinik ve baskın özelliklerini tespit ederek onları belli kişilik motiflerine kategorize etmektedir. Dolayısıyla kendi kişilik motifini belirleyen her insan, kullandığı modeldeki kişilik bandı motiflerinden kendisinde eksik ve zayıf olanları, kişiliğine katması gerekir. Kişilik gelişimi ve olgunlaşması denen hadise de gerçekte budur. Hayat yolculuğunu zevkli kılan şey de, herkesin kendini keşfederek, güçlü ve zayıf yanlarını ortaya çıkarması, zayıf yanlarını sistemde güçlü hale getirme yönünde mücadele vermesidir.

Netice olarak, insanı tanımada hangi modeli ve sınıflamayı kullanırsanız kullanın, bütün modellerde kişilik oluşumu ve gelişimi, parçalı, dengesiz ve eksik olmaktadır. Bu eksikliği ve dengesizliği gidermek için, her insan, kişilik gelişimine ve karakter eğitimine ihtiyaç duymaktadır. Bu eğitim ise önce Kur'ân ve Sünnet esaslarına göre temellendirilmiş, kişinin fıtratının hesaba katıldığı bir eğitim olursa insana gerçek bir insan vasfının kazandırılması mümkün demektir. Bu eğitim içinde ana hedef, kişinin eksik ve zayıf yönlerini fark edip güçlendirmesi ve benliğindeki dengesizlik ve çarpıklıkları gidererek düz, sıfır bir insan olmasıdır. Çünkü Yüce Beyan'ın ifadeleri içerisinde (İsra suresi, 84), 'her insan kendi kişilik motifi (şâkilesi) üzerinde hayat yolculuğunu gerçekleştirmektedir.' Bu açıdan insana düşen ve büyük mücadele olarak tanımlanan şey, kişilik motifini tanımak ve onun üzerinde, ona takılıp kalmadan sağlıklı bir hayat yolculuğu yapabilmeye çalışmak olsa gerek.

Dr. Selim AYDIN

Okunma Sayısı: 0  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...