Mum dibine ışık vermez.
Ara

İlaç Bağımlılığı Ve İlaç Suistimali / Psikolojik Sorunlar

İlaç Bağımlılığı Ve İlaç Suistimali

İlaçların tıbbi endikasyon dışında kullanılması ve/veya özellikle bir hekime danışmadan kişinin kendi insiyatifi ile veya yetkisiz kişilerin önerileri ile ilaç kullanılması olayı tıbbi olmayan ilaç kullanılışı veya ilaç suistimali olarak adlandırılır. Oysa yanlış ilaç kullanımı (ilacın gerektiği gibi kullanılmaması) ile ilaç suistimali (ilacın kötüye kullanılması) tamamen farklı konulardır.

Daha önceleri ilaç suistimali, günümüzde ise madde suistimali olarak ifade edilen olay ile ilgili tanımlamalar çok karmaşık olup, yıllarca değişikliklere uğramıştır. İlaç alışkanlığı , doğal veya sentetik bir ilacın yinelenen kullanımının neden olduğu, kişiye ve topluma zararlı, peryodik ve kronik zehirlenme olgusu olarak tanımlanır. Bu olgunun başlıca karakteristikleri şunlardır:
a- İlacı almak için önüne geçilmez bir istek ve onu her yola başvurarak sağlamaya çalışmak,
b- Dozu arttırma eğilimi,
c- İlacın etkilerine karşı psişik (psikolojik) ve bazen fiziki bağımlılık.

Fizksel bağımlılık, geri çekme veya yoksunluk sendromu olarak ifade edilen, ilaç ile ilgili karekteristik ve özgül bir grup semptomları önlemek için ilacın sürekli kullanılmasını buyuran ve o ilacın sürekli kullanılmasının neden olduğu fizyolojik durumdaki değişiklik olarak tanımlanır.

Görüldüğü gibi İlaç (veya madde) suistimali, çevrenin yerleşmiş uygulamalarına ve diğer hükümlerine aykırılığı yansıtan izafi bir kavramdır. İlaç bağımlılığı ise biyolojik bir olaydır. Kişide bağımlılığın başlangıcı genellikle ilaç suistimaline dayanır. Başka bir deyişle bağımlılık, çoğu olguda ilacın tıbbi olarak kullanılışı sonucu değil, başından beri suistimal şeklinde kullanılması sonucu gelişir. Kişide bağımlılık yapma potansiyeli yüksek olan ilaçların çoğu tıpta çeşitli hastalıkların tedavisinde ve diğer amaçlarla kontrollü olarak kullanılırlar.

Bağımlılık yapan ilaçlar, SSS'de önemli derecede stimülasyon veya depresyon oluşturan, sonuçta algılama, mizaç, mental parametreler, davranış ve bazen motor fonksiyonlarda bozukluk yapan psikotrop ilaçlar'dır.

Bu ilaçlar çeşitli kaynaklarda yanlış ve yanıltıcı olarak uyuşturucu ilaçlar veya narkotik ilaçlar olarak adlandırılırlar. Esasında bu ilaçların sadece bir bölümü narkotiktir yani SSS'de depresyon yapar. Amfetaminler, kokain ve halüsinojenler gibi diğerleri ise SSS'de stimülasyon oluştururlar. Bağımlılık yapan kimyasal etkenlerin hepsi ilaç olmadığı gibi günümüzde ilaç bağımlılığı yerine madde bağımlılığı terimi tercih edilmektedir.

İLAÇ SUİSTİMALİNE KATKIDA BULUNAN FAKTÖRLER

Bu alanda yaygın çalışmalar yapılmış olmasına rağmen, ilaç suistimalinden sorumlu özel bir faktör veya faktörleri kesin olarak belirlemek mümkün olmamıştır. Kişilik, çevresel koşullar, genetik faktörler ve fizyolojik faktörler gibi başlatıcı, teşvik edici veya kendi kendine ilaç verme (kendi-verme; self-administration) gibi bir takım nedenler ileri sürülmüştür. Bunlar aşağıda incelenecektir.

Pekiştirici (re-inforcer) olarak ilaçlar

Bağımlılık yapan tipteki ilaçların önemli ortak özelliklerikendi-verme alışkanlığı'nı başlatan pekiştirici ilaçlar olmalarıdır. İnsanlarda pekiştiricilik, keyif artması, ağrı veya sıkıntının ortadan kalkması veya algılama değişiklikleri şeklinde olabilir. Bunlar pozitif pekiştiriciler'dir. İlaç kullanmayı sürdürmede rol oynayan pekiştirinin negatif şekli de vardır. Bağımlılık yapan ilacı kesmenin veya o ilacı bulamamanın keyifte oluşturacağı azalma, bağımlı bir kişi için olumsuz bir durumdur. Bağımlı kişi bu duruma düşmemek için ilacı almaya devam eder. Bu bir negatif pekiştiri olayıdır. Doz, uygulama yolu, diğer ajanların varlığı, diğer ajanlarla ön-uygulama, belirli bir dozu almak için gerekli eforun miktarı ve tabiatı ilaçların neden oldukları pekiştiriyi modifiye eden faktörlerdir.

İlaç kesilmesine bağlı olumsuz durum, heroin ve diğer opioidler, alkol ve uyku ilaçları gibi SSS depresanlarına bağımlı olanlarda o kadar belirgin ve ciddi semptomlarla kendini gösterir ki bu durum "abstinens" (yoksunluk) sendromu diye adlandırılır. Bağımlı kişi için ızdırap verici ve yıldırıcı olan bu durum, özellikle adı geçen ilaç türlerine olan bağımlılığın pekiştirilmesinde önemli rol oynar.

Bağımlılık yapan ilaç kullanılmasına yol açan ve ilaç dışında kalan önemli bir pekiştirici etken de "sosyal pekiştiri"dir. İlacı kullanıp bağımlılık kazanmış olan bir kişi, o ilacı çoğu kez sosyal çevreye (arkadaş gurubu, kulüp üyeliği, hipi gurubu gibi) uyum sağlamak amacıyla veya satıcıların teşvikiyle başlamıştır.

Bağımlılığa predispozisyon

Aynı ilacın farklı kişilerde farklı davranışlara yol açması, bazu kimselerin kompülsif (zorunlu) ilaç kullanmasına karşı elverişli bazı özelliklerinin olduğunu (predispozisyon) gösterir. Bu farklar davranış, değer kavramı, kişilik öğeleri ve aile, okul, sosyal çevre ve arkadaşlarla ilişkiler yönündedir. Predispozisyonda insanın kişilik yapısı bir dereceye kadar rol oynar. Kişinin yetişdiği ailenin tipi ve sorunları da onun predispozisyonunda rol oynayabilir.
Bazı kişilerde bir ilacın oluşturduğu keyif veya zevkin nitelik ve derecesinin, insanların çoğunda oluşuna göre farklılık göstermesi de bu kişilerdeki predispozisyona katkıda bulunabilir.

Sosyo-kültürel etken

Kişinin predispozisyonunun yanısıra, onun içerisinde bulunduğu toplum kesiminin ve toplum genelinin gelenek, görenek, olanak ve değer kavramlarının bağımlılık gelişmesinde ve tipinin belirlenmesinde katkısı vardır. Bazı toplumlarda veya toplum kesiminde, bağımlılık yapan ilaç veya bitkilerin bireysel olarak veya toplu halde kullanılması (bizim toplumumuzda kahve içme, nargile içme ve çay içme gibi) yaşamın bir parçası veya toplumsal bir gelenek haline gelmiştir.

Özel yardımcı etkenler

Bu etkenler şu şekilde özetlenebilir:
1- Keyif, ferahlık ve gevşeme duyumsama gereksinimi,
2- Güncel sıkıntı ve korkulardan kurtulmak, uzaklaşmak gereksinimi,
3- Yeni zevkler ve eğlenceler aramak,
4- İlacın etkisi hakkındaki merakı gidermek,
5- Ruhsal depresyondan kurtulmak,
6- Çevrenin ve geleneklerin baskısından kurtulmak,
7- Yüklendiği sorumlulukların baskısını gidermek
8- Çeşitli nedenlerden dolayı içinde bulunduğu ızdırabı gidermek,
9- İlacın yarattığı psişik durum içerisinde bilincinin derinlerine inme arzusu.

TOLERANS

Etanol, opioidler, barbitüratlar, benzodiazepinler, ve amfetaminlerin kronik olarak kullanılmaları tölerans ve/veya fiziksel bağımlılık gelimesine neden olur. Bu tölerans çoğunlukla farmakodinamik tipte olmasına rağmen, bazı ilaçlarda buna ek olarak biyokimyasal tölerans da görülür. İlacın hoşa gitmeyen yan etkilerine karşı (bulantı, kusma, çarpıntı, baş dönmesi gibi) tölerans gelişmesi, çoğu kez, ilacın devamlı kullanılmasını pekiştirir. Bir ilacın bilinen tüm farmakolojik etkilerine karşı kronik tölerans gelişmeyeceği gibi, töleransın gelişme hız ve derecesi de ilaca göre değişir. Bunun nedeni, bağımlılık yapan ilacın vücutta etkilediği çeşitli yerlerdeki hücrelerin o ilaca karşı aynı derecede tölerans kazanmamasıdır. Örneğin, opioidlerin analjezi, öfori, sedesyon ve diğer SSS'ni deprese edici etkilerine karşı tölerans geliştiği halde miyozis, konstipasyon ve konvülziyonlara karşı tölerans gelişmez. Tölerans, dozun giderek artırılmasını sağlayarak suistimal olayına dolaylı bir şekilde katkıda bulunur. Bu nedenle töleransın derecesi, bağımlının kullandığı ilaç dozu ile o ilacın mutad olarak kullanılan dozu arasındaki oran ile belirlenir.

Farmakodinamik töleransta, nöronlardaki reseptörlerin ilaca kesintisiz maruz kalması esastır. Bu tölerans ilaç kesildikten kısa bir süre sonra kaybolur ve kişi o ilaca karşı başlangıçtaki duyarlılığı tekrar kazanır. Bağımlılık yapan ilaçlara karşı nöron düzeyinde oluşan tölerans farmakodinamik niteliktedir.

İlaçların kendilerini yıkan hepatik enzimleri indüklemek suretiyle neden oldukları tölerans ise biyokimyasal töleranstır.

Bağımlılık yapan ilaçlar arasında, gerek grup üyeleri gerekse gruplar arası çapraz-tölerans söz konusudur. Çapraz tölerans bir ilaca karşı tölerans kazanan bir kimsenin o gruptan diğer ilaçlara karşı da tölerans kazanması şeklinde tanımlanabilir.

PSİŞİK VE FİZİKSEL BAğIMLILIK

Herhangi bir ilaca karşı bağımlılık kazanmış bir kimsede, psişik ve fiziksel olmak üzere iki türlü bağımlılık söz konusudur. İlaca karşı bağımlılık bazen sadece psişik olabildiği halde, özel bazı durumlar dışında fiziksel bağımlılık tek başına gelişmez.

Psişik (psikolojik) Bağımlılık ilacın pozitif pekiştiri yapmasına bağlıdır.Kendini ilacı almaya devam etme arzusu ile belli eder. Bu arzu ilaca karşı psişik özlemdir. Kişide o ilacı almak için önüne geçilmesi güç ve olanaksız bir istek oluşmuşur. Psişik bağımlılığın derecesi ilaç gruplarına ve belirli bir ilaç grubu içindeki farklı ögelere göre değişkenlik gösterir. Bir ilacın psişik bağımlılık oluşturma derecesi, kişiye görede farklılıklar gösterir. Psişik bağımlılık bütün ilaç bağımlılığı olgularında temel unsurdur.

Fiziksel (fizyolojik) bağımlılık psişik bağımlılıktan ayrı ve çoğunlukla ondan bağımsız bir olaydır. Fiziksel bağımlılık, ilacın kısa veya uzun süre vücutta bulunması sonucu beyinde onun etkilediği nöronlardaki reseptörlerde, o reseptör üzerinde oluşan etkiyi hücre içerisinde dengeleyen sistemde ve etkilenen nöron topluluğunu etkileyen diğer nöron sistemlerinde meydana gelen fizyolojik değişmelere bağlıdır. Bu nedenle fiziksel bağımlılık yerine nöroadaptasyon terimi de kullanılmaktadır. Fiziksel bağımlılık sonucu bireysel nöronlarda veya nöron topluluklarında yeni bir nörohümoral denge veya yeni bir homeostaz oluşur. Bu nedenlerdendir ki, ilacın kesilmesi durumunda veya ilacın farmakolojik antagonistinin verilmesi durumunda, bağımlı kişide derhal abstinens (yoksunluk) sendromu denilen ve kendisini psişik ve somatik nitelikteki belirtilerle gösteren belirli bir süre devam eden hastalık hali ortaya çıkmaktadır. Bu olaya kesilme (wişdrawal) sendromu adı da verilir. Ortaya çıkan semptomlar ve işaretler, beyinde genellikle ilacın etkilerine göre ters yönde olan değişmeleri yansıtır. Bu nedenle yoksunluk sendromu genelde bir re-bound olayı olarak kabul edilir.

Özellikle opioidlere yönelik olmakla birlikte fiziksel bağımlılık oluşumu ile ilgili temel mekanizma teorileri şu şekilde özetlenebilir;

1- Homeostaz ile ilgili adaptasyon teorisi- Homeostazın sürdürülmesinden birinci derecede sorumlu otonomik (özellikle hipotalamik) merkezler, morfinin etkilerine karşı cevap olarak uyum düzenlemelerine girerler. Yinelenen uygulamalarda, otonomik hiperaktive durumu oluşur ve morfinin homeostazı etkileme gücü ve yeteneği azalır. Böylece bir tölerans gelişmiş olur. İlacın kesilmesi durumunda bu otonomik hiperaktivite, yoksunluk sendromunun göstergesi olarak belirginleşir.

2- Enzim indiksiyonu- İlaç beyinde kendi farmakolojik etkinliği ile ilgili bir enzimi inhibe eder. Bu enzim, sentezi son ürün tarafından baskı altında tutulan bir enzim olduğu için, inhibe olması nöronlar için gereki olan son ürünün (nöromediyatorun) miktarının azalmasına neden olur. Sonuç olarak ilacın akut etkileri ortaya çıkar. Öte yandan bu durum, enzimin sentezi üzerindeki baskıyı ortadan kaldırarak onun sentezini arttırır. İlacın kesilmesi ve inhibisyonun ortadan kalkması, sentezi artmış olan enzimin aşırı etkinlik göstermesine ve bol miktarda nöromediyator yapılmasına neden olur. Böylece yoksunluk belirtileri ortaya çıkar.

3- Latent sinir yolakların açılması- Devamlı ilaç kullanılması SSS'de belirli bir sinirsel yolağı bloke eder. Bunun üzerine normal durumlarda kullanılmayan yedek yolaklar açılarak etkinlik kazanır. İlaç kesildiğinde normal yolak tekrar çalışmaya başlar. Hem onun hem bir süre için yedek yolağın çalışması, yoksunluk sendromuna neden olur.

4- Reseptör artışı teorisi- Nöronal aktiviteyi azaltan ve nörotransmiterlerin sentezini inhibe eden bağımlılık yapıcı ilaçların kronik kullanımı, dolaylı olarak reseptör sayısında artış oluşturur. Bu durum, ya daha fazla reseptörün sentez edilmesi ya da sessiz reseptörlerin aktif şekle dönüşmesi ile olur. Yoksunluk sırasında, normal nörotransmiter aktivitesi ile birlikte aşırı düzeyde reseptörlerin varlığı re-bound etkilere yol açar.

5- Süpersensivite- Tölerans ve fiziksel bağımlılık oluşturan ilaçlar, nöronal yolaklarda impuls akışını azaltmak suretiyle direkt olarak veya dolaylı bir şekilde süpersensiviteye neden olurlar. Bu olay otonom sinir sisteminde periferik denervasyon süpersensivitesine benzer. Yoksunlukta impuls akışı eski şeklini alır ve re-bound hipereksitabilite ortaya çıkar.

6- Dual etki hipotezi- Morfinin aksonların yüzeyindeki bazı reseptörlere bağlanması santral depresyona neden olurken, aynı hücrelerin veya nöronların intraselüler reseptörlere bağlanması santral stimülasyona neden olur. Tölerans sadece depresan etkilere karşı gelişir. İlacın kesilmesi eksitasyon ile belirgin yoksunluk sendromu oluşturur.

BAğIMLILIK DURUMLARININ SINIFLANDIRILMASI

Çeşitli ilaç gruplarının yapmış oldukları bağımlılıklarda gözlenen özellikler ve belirtiler "tutkunluk" ve "alışkanlık" tanımlamalarının herhangi birine tam olarak uymadığı için bu türde bir sınıflandırma yapmak geçersiz olabilir. Bu nedenle ilaç gruplarına göre çeşitli bağımlılık tipleri ayırd edimiştir. Bunlar aşağıda incelenecektir.

1. MORFİN (OPİOİD) TİPİ BAğIMLILIK

Morfin, kodein, morfin türevi yarı-sentetik ilaçlar ve farmakolojik etkileri bakımından morfine benzeyen ilaçlar, farmakolojide narkotik analjezikler veya opioidler olarak adlandırılırlar. Bu grupta olan ve bağımlılar tarafından en fazla kullanılan ajanlar morfin, heroin, afyon, oksikodon ve meperidin'dir.

Morfin tipi bağımlılığın başlıca karakteristikleri şunlardır:
a- Genellikle zorunluluk derecesinde ilaç özlemi, dolayısıyla güçlü psişik bağımlılık vardır.
b- Fiziksel bağımlılık erken başlar ve bununla birlikte tölerans gelişir. Kullanma süresi uzadıkça fiziksel bağımlılık ve tölerans dereceleri paralel olarak artar.
c- İlacın kesilmesi son dozdan 8-10 saat sonra başlayan yoksunluk sendromuna neden olur.

Çeşitli opioid ilaçların bağımlılık yapma potansiyelleri farklı derecededir. Güçlü öfori yapıcı etkisi olan heroin en yüksek potansiyele sahiptir. Suda çözüp i.v injeksiyonla veya sigara içerisine katılıp yada tütünü heroin içerisinde ıslatıp kuruttuktan sonra inhalasyon suretiyle, yada toz heroini enfiye gibi buruna çekerek kullanılır. Bazı narkotiklerin ve narkotik antagonistlerinin yoksunluk sendromu Tablo1' de verilmiştir.

2. ALKOL TİPİ BAğIMLILIK

Pek çok yönden barbitürat tipi bağımlılığa benzediği için bazı kaynaklarda alkol-barbitürat tipi bağımlılık olarak tek bir başlık altında ele alınır. Alkol çeşitli kültürlerde değişik vesilelerle sık olarak kullanılan bir maddedir. Ancak, bu kullanım şeklinde bağımlılık söz konusu değildir. Kişi normal kabul edilen miktarların üzerinde ve toplumun kabul ettiği durum ve zamanlar dışında alkol almaya başlamış ve yeterli alkol stokunu bulundurma fikrini edinmiş ise, bu durumda alkol bağımlılığı (alkolizm) başlamış olarak kabul edilir.

Alkol tipi bağımlılığın başlıca özellikleri şunlardır:
a- Psişik bağımlılık değişik derecededir,
b- Sosyoekonomik ve kişisel zarara neden olur,
c- Alkole karşı tölerans yavaş bir şekilde gelişir. Fazla derecede değildir ve tam olmaz.
d- Fiziksel bağımlılık geç ve alınan miktar oldukça arttıktan sonra ortaya çıkar. Bu nedenle alkol kesilmesine bağlı tam bir yoksunluk sendromu tablosu fazla miktar (100 g) ve uzun süre (10 yıl) alkol alınması sonucu görülür.

Alkol bağımlılarında yoksunluk belirtileri olguların yarısında erken (ilk 24 saat) görülür ve hafif seyreder. Bazı olgularda ise geç (alkol alınışından 48-72 saat sonra) başlayan ve girişim yapılmadığı takdirde ölümle sonuçlanabilen ağır yoksunluk sendromu seklinde olur. Deliryum tremens adı verilen bu durumda, otonomik hiperaktivite belirtileri, titremeler, vizüel (görüntüsel) halüsinasyonlar, ajitasyon, konfüzyon, dezoryantasyon ve kardiyovasküler dekompansasyon birlikte ortaya çıkar. Alkolizm modelleri alkol suistimalinin komplikasyonları Tablo2 ve Tablo3 te gösterilmiştir.

3. BARBİTÜRAT TİPİ BAğIMLILIK

Bu türde bir bağımlılık, barbitüratlar ve diğer uyku ilaçları (glutetimid, metakalon ve kloral gibi) ile görülebileceği gibi, trankilizan ilaçlar (diazepam, diğer benzodiazepin türevleri ve meprobamat gibi) ile de görülebilir. Bu ilaçların kısa ve orta etki süreli olanlarının bağımlılık yapma potansiyelleri, uzun etki sürelilerden daha fazladır.

Barbitürat tipi bağımlılığın özellikleri şunlardır:
a- Psişik bağımlılık genellikle belirgin olmakla birlikte, ilacın türüne göre değişkenlik gösterir,
b- Fiziksel bağımlılık güçlüdür. İlacın kesilmesi bazen ölümle sonuçlanabilen belirgin yoksunluk belirtilerine neden olur.
c- Tölerans gelişir; ancak bu tölerans alkole karşı olandan daha çok ve morfine karşı olandan daha az derecededir.

4. TÜTÜN TİPİ BAğIMLILIK

Sigara içme ve diğer şekillerde yapılan tütün dumanı inhalasyonu, zamanla psişik ve fiziksel öğeleri olan bir bağımlılık oluşturur. Tütün içenlerde, duman içerisinde bulunan ve bağımlılık oluşturan en önemli etkenin nikotin olduğu kabul edilir. Nikotin, morfin ve kodeine oranla çok zayıf bir pekiştiricidir. Bu nedenle, tütün içmenin bağımlılık haline gelmesinde farmakolojiknitelikte olmayan dumanın kokusu, içine çekme olayı ve dumanın akciğerlerde ve solunum yollarında yaptığı duyusal uyarı gibi faktörler de pekiştirici olmaktadır.

Tütün tipi bağımlılığın başlıca özellikleri şunlardır;
a- İlaç özlemi oldukça güçlüdür.
b- Kısmi bir tolerans (farmakodinamik ve biyokimyasal) ve hafif bir fiziksel bağımlılık oluşur.
c- Yoksunluk belirtileri son sigaradan 24 saat sonra başlar ve günlerce devam eder. Sigarayı bırakan bağımlılarda tekrar başlama oranı oldukça yüksektir.

5. AMFETAMİN TİPİ BAğIMLILIK

Bu ilaç grubuna bağımlı hale gelmiş kimseler ilacı ağızdan veya bazen i.v injeksiyon suretiyle alırlar. Amfetaminler, dopaminerjik sistem üzerindeki etkileri bakımından kokaine benzerler.

Bu tip bağımlılığın başlıca özellikleri şunlardır;
a- Psişik bağımlılık değişik derecededir; bazen çok ciddi düzeyde olabilir,
b- Fiziksel bağımlılık hafif veya hiç yoktur,
c- Tolerans gelişmesi yavaş fakat ileri derecede olur,
d- Kısmi tolerans nedeniyle amfetaminleri yüksek dozda kullananlar paranoid şizofreniye benzeyen bir klinik tablo gösterirler.

Aşırı dozda kullanılan amfetaminlerin yapmış oldukları psikotik reaksiyonların tedavisi için parenteral haloperidol uygulanır.

6. KOKAİN TİPİ BAğIMLILIK

Kokain tıpta yüzeyel lokal anestezik olarak kullanılan bir ilaçtır. Sistemik uygulandığı zaman sempatik sinir sistemini etkiler ve bu periferik etkisi adrenerjik sinir uçlarından salıverilen noradrenalinin re-uptake'inin inhibasyonuna bağlıdır pekiştiri ve bağımlılık yapması SSS'deki dopaminerjik sinir uçlarından dopamin salıverilmesini arttırması ve re-uptake'ini bloke etmesinden kaynaklanır. Böylece özellikle limbik sistemde dopaminerjik etkinlik artar.

Kokain tipi bağımlılığın özellikleri şunlardır;
a- Kuvvetli psişik bağımlılık yapar.
b- Fiziksel bağımlılık yapmaz. Gerçek yoksunluk sendromu olmaz.
c- Tolerans gelişmez.
d- Belirgin kişisel ve sosyal zarara neden olur.

Kokain zehirlenmesinin aşamaları ve ilgili klinik sendromlar Tablo4 ve Tablo5'de gösterilmiştir.

7. ESRAR (MARİHUANA) TİPİ BAğIMLILIK

Cannabis sativa var. indica (Hint keneviri) bitkisinden elde edilen ve etken maddesi kannabinoidler olan maddedir. kannabinoidler içerisinde esrarda en fazla bulunan ve esrarın farmakolojik etkilerinden sorumlu olan ana etken madde tetrahidrokannabinol (ŞC)'dür.

Esrar ve onun ana etken maddesi olan ŞC belirgin psikotrop etkilere sahiptir. Esrar kullanmanın tipik bir belirtisi konjektivada belirgin bir kızarıklık (göz kızarması)'tır. Ancak pupil çapını değiştirmez.

Esrar bağımlılığın belirgin özellikleri şunlardır;
a- Psişik bağımlılk değişik derecededir,
b- Fiziksel bağımlılık yapma potansiyeli düşüktür. Ancak uzun süre ve fazla miktarda esrar kullananlarda kesilme, hafif bir takım yoksunluk belirtilerine neden olabilir.
c- Tolerans gelişmesi önemsiz derecededir,
d- Esrarın kişisel ve sosyal zararlarının, alkolünkünden fazla olup olmadığı tartışmalıdır.

8. HALÜSİNOJEN (LSD) TİPİ BAğIMLILIK

Halüsinojenler olarak adlandırılan ilaçlar çeşitli nedenlerle kullanılmaktadır. Bu tip ilaçları kullanan kişilerce en yaygın olarak ileri sürülen neden bu ilaçların dünyaya ve kişisel bakışta yeni yaklaşımlar sağladığı yönündedir.

LSD (Lizerjik asit dietilamid) kullanımının yaygınlığı, benzer ilaç gruplarının bir temsilcisi olması ve üzerinde çok fazla araştırmalar yapılmış olması gibi nedenlerle halüsinojenik ajanların prototipi olarak kabul edilmektedir.

Diğer yandan halüsinojenler başlığı altında toplanmadıkları halde, tedavide kullanımları sırasında halüsinasyonlara neden oldukları bildirilen bazı terapotik ajanlar da vardır (Tablo6).

LSD ve benzeri halüsinojen maddelerin yaptığı bağımlılığın başlıca özellikleri şunlardır;
a- Genellikle hafif ve orta derecede olmak üzere değişik derecede psişik bağımlılk gelişir. Bağımlılık nadiren kuvvetli derecede olabilir.
b- LSD'ye karşı çabuk (birkaç gün içerisinde) ve genellikle ileri derecede tolerans gelişir. Bu nedenle ilacın peryodik olarak kullanılması gerekir.
c- Fiziksel bağımlılık oluşmaz.

9. KHAT TİPİ BAğIMLILIK

Khat, yemen ve Doğu Afrika'nın yüksek bölgelerinde tarımı yapılan Canşa edulis bitkisine bu bölge halkının verdiği isimdir. bu bitkinin körpe yaprakları ve filizleri çiğnenmek suretiyle kullanılır. taze yaprak halindeki Khat'ın temel aktif maddesi aminopropiofenon (ketiron)'dur. Bu madde stabil değildir ve kısa sürede başka maddelere dönüşür.

Khat'ın etkileri yönünden amfetaminlere benzer. Khat tipi bağımlılığın en önemli özellikleri orta derecede psişik bağımlılık oluşturması, fiziksel bağımlılık ve tolerans geliştirmemesidir.

10. UÇUCU SOLVENT TİPTEKİ BAğIMLILIK

Eter ve kloroform gibi genel anesteziklerin, benzin ve benzol'ün, toluen gibi zamk sıvağlarının, boyacıların kullandıkları tiner'in (%90 toluen + %9 etil asetat + %1'den az benzol), karbon tetraklorür ve benzeri uçucu solventlerin, bilinci kaybettirmeyen miktarda inhalasyonu alkol şarhoşluğunu andıran öfori ve gevşeme hali oluşturur. Bu maddelere karşı belirgin olmamakla birlikte psişik, fiziksel bağımlılık ve tolerans gelişebilir.

Organik solventler toksik maddelerdir. Bunları kronik olarak koklayanlarda psikotoksik ve organik toksik etkiler ortaya çıkabilir. Bilinç kaybı ve ölüm olabilir. Bazı solventlerin toksisiteleri Tablo7'de gösterilmiştir.


--------------------------------------------------------------------------------
Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı ders notlarından alınmıştır.

Okunma Sayısı: 6799  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...