Kaptanın ustalığı deniz durgunken anlaşılmaz.
Ara

Biraz CYRANO Kompleksi Lütfen... / Psikolojik Sorunlar

Biraz CYRANO Kompleksi Lütfen...

Yazar Crispin Sartwell'a göre insan en büyük amaçlarının peşinden giderken bile bir sefile dönüşebilir. Sartwell ?Çoğumuz gözümüzü bir amaca diker, onun peşinden gideriz; o amaca eriştiğimizde ise bulabildiğimiz tek şey içimizdeki boşluk duygusudur.?der. Yazar, bunun nedeninin yaşamımızın göbeğine hedefimizi koymamız ve geri kalan her şeyi dışlamamız olduğunu söyler. Evet, eğer hedefimiz yaşamın ta kendisini dışlıyorsa, eğer hedefimizi gerçekleştirme sürecimizde insan ve yaşam sadece bir araç haline dönüşüyorsa tüm kişisel tarihimiz bir görevler listesinin kontrol edilmesine dönüşür. Evlendim, İnsan Kaynakları müdürü oldum, hımm sıradaki...

Ben böyle bir yaşamın sadece renksiz, tatsız değil; aynı zamanda kendine ve çevresine karşı acımasız bir yaşam olacağını düşünüyorum. Çünkü böyle bir düşünme biçimi insanın yaşamı varılacak bir takım noktalardan, duraklardan ibaret görmesine neden olacaktır. Bir yerden sonra bizi çevreleyen insanları araçlara indirgeyeceğiz ve ilişkilerimiz soğuk, yapmacıklı, katı bir hale gelecektir.

Birçok kez iş hayatı bir savaş alanına benzetilir. Gerçektende iş yaşamı bazen bir savaş ortamını aratmayacak sertlikte ve karışıklık içerisindedir. Ama bu savaş günümüzde öyle bir hale dönüşmüştür ki çoğu kez tek tek tüm bireylerin diğerleriyle savaşı olmuştur. Sadece birbirlerini rakip olarak görenler değil, görünürde birlikte çalışanlarda karşılıklı güvensiz ve sadakatsiz bir ilişki içerisindedirler.

Ortaklaşa Rekabet kitabının yazarları Gore Vidal'ın bir sözüne yer veriyor ve iş yaşamındaki genelgeçer yaklaşıma dikkat çekiyorlar. Vidal şöyle diyor: ?Başarılı olmak yeterli değildir. Diğerleri de başarısız olmalıdır.? Kitabın yazarları açıkça bu yaklaşımın karşısına dikiliyor ve tanınmış bir banker olan Bernard Baruch'un sözleriyle karşılık veriyorlar: ?Kendi ışığınızın parlamaya devam etmesini sağlamak için başkalarının ışığını söndürmek zorunda değilsiniz.?

Kozadaki Yaşamlar

Birçok kez iş hayatı bir savaş alanına benzetilir. Bu benzetme ?güvensizliğin? temelini atar ve tıpkı savaşta olduğu gibi iş yaşamında da insanın değerini düşürür. Çünkü ulaşılması gereken hedefler vardır. İnsan bu hedeflere ulaşılana kadar bir araç olmayı göze alacaktır, almalıdır.

Che Guavera gerilla olmak isteyen genç El Patoja'ya şunları söyler: ?Baştan kendi gölgene bile güvenmeyeceksin. Dost görünen tarım işçilerine, habercilere, kılavuzlara veya aracılık eden kişilere asla güvenmeyeceksin. Bu bölge tamamen kurtarılana kadar hiçbir şeye ve hiç kimseye güvenmeyeceksin.?

El Patoja bu öğütle birlikte kendi kozasına çekilecektir. Dünya ile, diğerleriyle kurduğu ilişkisini kontrol altında tutacak, kimsenin kendisine belli bir mesafeden fazla yaklaşmasına izin vermeyecek, kendisine iyi niyetle yaklaşanların her zaman başkaca bir çıkarı olduğunu düşünecek, kimseye herhangi bir konuda danışmayacak, kimseye sırrını vermeyecektir. Savaşta haklı olabilecek bu yaşama biçimi, bizim tüm yaşamınıza yayıldığında felç edici etkilere sahiptir.

Savaş, rekabet, çatışma düşüncesiyle yoğrulmuş bir birim yöneticisi pekala kendi sözünden çıktıklarını düşündüğü kişilerin ?karizmasını çizmekten?, bir genel müdür hedefi tuturamamış birkaç üst düzey yöneticisinin ?kellelerini uçurduğundan? keyifle söz edebilecektir. Kanımca birisinin görevine son verdiğini söylemek bir şeydir, birisinin kellesini uçurduğunu söylemek başka bir şey. Ne yazık ki bu sözleri azımsanmayacak denli çok duydum. Bu sözleri duyduğum yerlerde tükenmiş çalışanlara, her şeyi mekanik bir biçimde yapan insanlara rastladım. Bu sözleri duyduğum yerlerde kişi ile işi arasında, kişi ile gündelik çalışması arasında bir tür uzaklaşmayla, yabancılaşmayla karşılaştım.

Bu sözleri duyduğumda üzülmekle kalmam dehşete kapılırım. Üstelik bu genel müdüre bağlı çalışıyorsam ben de tıpkı El Patoja gibi kendi kozama çekilir ve sınırlarımı belirlerim. Bir zaman sonra duygusal yaşamım fakirleşecektir. Gün geçtikçe yaşamın ve insanların güvenilmez olduğuna inancım artar, her şeyin gelip geçici olduğunu tekrarlar dururum. Belli mi olur sonunda kendisinden kaçtığım şey olurum; hedefleri tutaramayan çalışanların üzerine insan dışı bir sertlikle gider, ?karizmalarını çizer?, bunu ballandıra ballandıra çevremdekilere anlatırım. Eğer birisi bana yaptıklarımın yanlış olduğunu anlatmaya çalışırsa onu romantik olmakla suçlar, yaşamın gerçeğinin bu olduğunu söylerim. Belki de en sonunda dayanamam ve ağzımdan şu lokmayı da kaçırırım: ?Başarılı olmak yeterli değildir. Başkaları da başarısız olmalıdır.?

Kozadaki yaşamlar, kendisini korumak istediği her gün daha büyük bir açmaza düşer. İnsan kendisiyle diğer insanları ayrı türden gördümü, insani ilişkilerine taştan kalın bir duvar örmesi de yakındır.

?Taş ile bizlik olmaz.?

Ünlü yönetim ve insan kaynakları danışmanı Charles Handy ?Ruhun Arayışı? adıyla dilimize kazandırılan kitabında kuruluşların daha iyi iş sonuçları alması, daha iyi hale gelmesinde kritik noktanın ?güven? olduğuna dikkat çeker. Bir işletmede insanlar birbirine güvenmiyorsa orada ?biz? duygu ve düşüncesinin doğmayacağını da ben ekleyeyim.

Crispin Sartwell'ı anımsayalım ?İnsan en büyük amaçlarının peşinden giderken bile bir sefile dönüşebilir.? Yaşamını sadece hedeflerden ibaret olarak gören birisi yaşamın ta kendisini gözden kaçıracaktır. Sonunda hem kendisi hem de diğer insanlar onun için araçlara dönüşür. İnsanlar biraz sıkıntı yaratmaya mı başladı, o zaman onları yoldan çekmek gerekir.

Yönetim düşünürü Peter Senge de köktenci biçimde ve umut veren bir üslupla şöyle der: ?Birlikte çalışmak gerçekten hayata anlam katan derin bir kaynak olabilir. Bunun dışında her şey sadece iştir.?

İnsan neden bir başkasının ışığını parlamasına yardımcı olmak istesin? Bu soruyla birçok kez karşılaştım. En çokta kendi kendime sormuş olmalıyım. Aslında yanıtı burnumun dibinde ve son derece açık: ?Sırf insan olduğu için.? Yani ?Biz olduğumuz için.?

Tanımadığım birisi benim için herhangi birisidir. Tanımadığım ya da uzaktan tanıdığım birisi benim için ?Öteki?dir. Benimle olan ilişkisini, benimle onun arasındaki ortaklığı anlamaktan uzağımdır. ?O? ve ?ben? biz değilizdir.

Eğer birbirimizi sadece iş birimi olarak görürsek, eğer öğretmen öğrencisini numaralardan ibaret görürüse, eğer borsalar için insanlar sadece bordrolar olmaya başlarsa ?güvenin? ortadan kalkması yakındır. Çünkü Ortega Y Gasset'in dediği gibi ?Taş ile bizlik olmaz.? ?Bizlik? ancak insanlar arasında olur. ?Bizim? olmadığımız yerde ise birbirinden kopuk insanlar, tek tek makine gibi çalışanlar, makine gibi çalışılmasını istenenler kalır.

Harvard Business Review dergisinde 1998 tarihinde çıkan ve MESS yayınlarının dilimize kazandırdığı ?İş ve Yaşam, Sıfır Toplamlı Oyunun Sonu? makalesinin yazarları yeni yöneticinin çalışanlarının yaşamları hakkında bilgili olmaları gerektiğini savunurlar. Yazarlar yeni iş ortamında çalışanların birbirlerinin yaşamları hakkında yüzeysel değil, daha derinlikli bilgiye sahip olmalarının önemine dikkat çekerler. Özellikle yöneticilerin çalışanların yaşamıyla samimi bir biçimde ilgilenmesinin bir bağ ve güven ortamı yaratacağını söylerler. Böylece insanlar birbirleri için pozisyonlar ya da görev tanımları olmaktan çıkarlar.

Bir kez ?Sen? gerçekten tanınırsa, iki insan arasında gerçek bir ilişki kurulursa, bazı istekler, hedefler uğruna yaşamın ta kendisinin dışlanması olanaklı değildir. Artık insanın araç olarak görülmesi olanaklı değildir.

Gündelik İş Yaşamında Bir Devrim Yapmak: Cyrano Kompleksini Yayma Projesi

Önce bilmeyenler için Cyrano de Bergerac kimdir bundan söz edeyim. Cyrano de Bergerac 17. yüzyılda yaşamış soylu bir Fransızdır. Yazar Edmond Rostand bu kişiden etkilenmiş ve bir piyes yazmıştır. Rostand Cyrano de Bergerac'tan yola çıkmış ama başka bir Cyrano'ya varmıştır. Beni ilgilendiren ve yazıma örnek oluşturacak olanda piyes kahramanı Cyrano'dur.

Cyrano de Bergerac'ın dediğimizde akla ilk gelen koca, upuzun burnudur. İkincisi keskin dilidir, üçüncüyse ustalıkla kullandığı kılıcıdır. Cyrano'yu yiğitliği ve yüce gönüllülüğü onu gülünç olmaktan kurtarır. Cyrano, piyesin baş kadın karakteri güzel Roxan'ı sever. Ama bunu Roxan'a söyleyemez. Üstelik Roxan'ın mutluluğu için güzel kadını seven Christian'a yardımcı olur. Christian'ın ağzından Roxan'a mektuplar yazar. Roxan'ın balkonunun altında Christian'ın neler söyleyeceğini fısıldar. Cyrano de Bergerac, Roxan'ın mutlu olmasında büyük bir sevinç duyar.

Peki bütün bunların bizim konumuzla ne ilgisi var. Bizi ilgilendiren psikolojide ?Cyrano Kompleksi? olarak geçen tanımdır. Cyrano kompleksi, kişinin kendi istek ve amaçları yerine, başkalarının istek ve amaçlarını koyabilmesidir. Kişi kendisini bir başkasının yerine koyabilir ve onun başarılarından en az kendisi başarılı olmuş gibi mutluluk duyar.

Ne demiştik Cyrano Roxan'ın karşısına çıkıp ona aşık olduğunu söylemediği gibi, onun bir başkasına aşık olmasına da yardımcı olmaktadır. Cyrano, Roxan'ı ve Christian'ının birbirlerine olan aşkını neredeyse içselleştirmiş ve kurduğu empatiyle onları anlamıştır. Burada Cyrano sadece kendi hırsının peşine düşmemiş, Roxan'ının mutluluğunu istemiştir.

Cyrano oyunun tamamında yüce gönüllü, cesur, güvenilir bir silahşördür. Kimilerine göre bir mazoşist ama Sabri Esat Siyavuşgil'e göre ?alelade bir insan olmanın darlığından? uzak bir kişidir. Roxan'ın ve Christian'ın yanında onların dertlerine ve sevinçlerine ortaktır.
O, kendi ışığının parlamasını sağlamak için başkalarının ışığını parlatmayı seçmiştir.

İşin savaş olarak görüldüğü bir dünyadan, Senge'nin dediği gibi işin ve birlikte çalışmanın ?hayata anlam katan derin bir kaynak olması? için, çalışan ve birlikte yaşayan insanların gündelik hay huyun arasında birbirlerinin üzerine basmalarını önlemek için, fedakarlık etmede ölçüsüz olan Cyrano de Bergerac ve ona yakıştırılan kompleksi ihtiyaç duyduğumuz esin kaynağı olabilir mi?

Belki böylece hedefler için ?kafa koparmalara?, ?karizma çizmelere? son verir, belki böylece birlikte daha iyi çalışmanın üzerine düşünebiliriz. Belki de birbirinin mutluluk ve başarılarını, kendi mutluluklarından ve başarılardan ayırmayan, ?biz? diyebilen birçok Cyrano olur da Edmond Rostand'ın Cyrano'su ?komplekse? sahip adam damgasını yemekten kurtulur.

Unutmayalım ne demişti Sartwell ?İnsan en büyük amaçlarının peşinden giderken bile bir sefile dönüşebilir.?

Onur Hınçer

Okunma Sayısı: 7793  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...