Kendi kusurlarını affetmeyen adamın bütün kusurları affedilebilir.
Ara

Peşin Peşin Yaşamak

Peşin Peşin Yaşamak

Doğum ve ölüm arasında bize verilmiş bir süre var ve biz buna yaşam diyoruz. İnsanoğlu/kızı doğduğu andan itibaren istemeye başlıyor. Ölene kadar bitmeyen isteklerimizle yaşıyoruz. İstediklerimiz her neyse, karşılık buluyor olsa bile bu sefer başka bir şeyin açlığı başlıyor. Hiç bitmeyen bir döngü var. Aldıkça alasımız , yedikçe yiyesimiz geliyor. Baktığım zaman gördüğüm manzara bu. Televizyonda, dergilerde, gazetelerde sürekli daha fazla istek uyandıracak reklamlar var. Sadece bir konu olsa yine iyi. Her konuda bu böyle. İnsanın aklında bile olmayan şey, derginin kapağını çevirdiğinde aklına düşüveriyor. Herkes, herkesin yaptığını yapıyor. Tüketiyor, tüketiyor…
“Bu Pazar şu kafede fırsat menüsü varmış oraya gidelim”
“Şu tatil köyü kampanya yapmış. Kredi kartına 15 taksitmiş. Valla burada kalsak daha çok harcarız hadi rezervasyon yaptıralım da kaçmasın fırsat”
“Bir kazak alana ikincisi bedavaymış”
“Ayda 300tl ya 0 km. araba veriyorlarmış”
“Günde 20tl kenara koyarsak, şu sitedeki evin kredisini ödeyebiliriz. Ne dersin? Bankayla görüştüm ayda 650tl ya 20 yıllık kredi alabiliyoruz. Hadi tatlım alalım da başımızı sokacak bir evimiz olsun”
Başımızı sokalım da k…… ne yapacağız? O açıkta kalıyor ama hiç aklımıza gelmez bir şeyi satın alırken. Tüketim anlarımızda hep kendimizi  ikna edici sebeplerimiz olur.
İstiyoruz, istiyoruz, istiyoruz… Sonra?
Sonra sahip oluyoruz ya da sahip olduğumuzu zannediyoruz. Zannediyoruz çünkü aldığımız şeyler aslında bizim değil. Bir süre sonra belki bizim olacak ama o süre içinde bankaya ait. O süre ne kadar bilmiyorum ama kimi için 1 ay, kimisi için de 20 yıl.
Eski çalıştığım şirkette malı vadeli alana senet yaparken, “Teneşir vadeye imza attı” denirdi.
İşte biz de teneşir  vadeli yaşıyoruz çoğunlukla.
Bir saat sonraya bile çıkacağımızın garantisi yokken nasıl da cesaret ediyoruz borçlanmaya? Nasıl oluyor bilmiyorum ama oluyor ne yazık ki. Sonra kimimiz pişman oluyor. Kimimiz “Çivi çiviyi söker” mantığıyla ki çivinin çiviyi söktüğü hiç görülmemiş, borcunu borçla kapatmaya meylediyor. Kimimiz ise daha önce 10 saat çalışıyorsak, şimdi 14 saat çalışıyoruz. Ne için? Maddi borçlarımızı ödemek için. Oysa bu işin sonu yok. İstemenin sonu yok demiş atalarımız.
İnsan kendisine verilen sürenin ne kadar olduğunu bilmezken, nasıl da yanılıyor ve o süreli sözleşmelere imza atabiliyor öyle değil mi? Düşününce çok garip gerçekten. Bu sorunun cevabını kabul etmek hiç kolay değil. Maddi borçlarımız için bunca didinirken nasıl da unutuyoruz kendi süremizin her an bitebilir olduğunu ve manevi borçlarımızın çok yüklü olduğunu. Kolay değil kabul etmek. Çünkü bedel ödemek istiyor. Çünkü vazgeçmeyi gerektiriyor. Çünkü isteklerinin tam zıttına hareket etmeyi istiyor. Yapabilen oluyor mu? Evet oluyor. Kolay mı?  Değil ama oluyor.
Peki o zaman ne oluyor?
Gördüğüm manzara su ki;
Herkesin tüketme isteğinin olduğu yerde, istemeyen kıymetli oluyor.
Herkesin şikayet etmeye meyilli olduğu yerde şikayet etmeyen, problemi çözen oluyor.
Herkesin 5 öğün yediği yerde, yenilenler gaz yaparken, 2 öğün yiyenin yediği çok tatlı oluyor.
Herkesin ben olmaya çalıştığı yerde hiç olabilen her şey oluyor.
Allah bizleri peşin yaşayanlardan eylesin…

Çiğdem Varan
DTÖ DESIGNER

Okunma Sayısı: 626  / Yorum Sayısı: 0
Bu yazıya daha önce yorum yapılmamış ?
Yorum
Üye olmak için tıklayınız...

Tüm Yazılar